in

Heybeliada Göründü.

Merhabalar sevgili okurlar…

Size dünyanın merkezi olmayan ama ‘olsaydı çok yakışırdı’ dediğim bir yerden yazıyorum.

Burası Heybeliada…

Her şeyden önce yetkililere bir önerim var. Adanın iskelesine şöyle kocaman, büyük harflerle “LÜTFEN GEÇERKEN UĞRAMAYIN. BİZATİHİ HEYBELİ’Yİ GÖRMEYE GELİN.” yazılmalı. Çünkü Heybeli, Büyükada’ya geçerken uğranılan bir durak ya da dinlenme tesisi olmayı hak etmiyor.

İstanbul’un Prens Adalarının bence en güzeli ve herkesçe en yeşili olan bu kara parçası nereden gelirseniz gelin sizi mutlaka uzaklarda bir yere götürecektir. Sürekli artan kalabalıktan, hiç susmayan gürültüden, şehrin kasvetinden kaçıp geldiğiniz bu adada dilediğiniz kadar yürüyebilirsiniz. Hiçbir araba yolunuzu kesemez, hiçbir motorlu taşıt size ‘DUR!’ diyemez. Çünkü burada araba yok, motorsiklet yok. Bisiklet var, yürümek var, acelesi olana koşmak var.

Arabaların giremediği yerlere doğanın dolduğunu hissettim ben hep. Çünkü araba olmazsa eğer yollar, geniş caddeler, trafik ışıkları ve egzozlar da olmaz. Bunun yerine asırlık çınarlar, geniş gövdeli kestane ağaçları ve salkım saçak olmuş söğütler olur. Böylece Heybeliada sizi bin bir çeşit gölgesi ile buyur eder, bağrına basar, sarıp sarmalar.

Farklı rotalar üzerinden Heybeli’ye ulaşım sağlamak mümkün. Saat başı kalkan vapurlarla buraya dilediğiniz vakitte gelebilirsiniz. Ama tavsiyem sabah 08.00 vapuruyla gelip kimsecikler yokken adanın tadını çıkarın. Ve eğer imkanınız varsa burada gün doğumunu ya da batımını izleyin.

İstanbul’un ihtişamından nasibini alıp gürültüsünden uzak duran bu ada Büyükada kadar popüleritesi olmadığı için sakin ortam düşkünlerinin dikkatini cezbediyor. Yemyeşil ağaçlarının arasında geçmişten kalan görkemli mimari yapılar, doğa yürüyüşleri dışında gezilebilecek alternatif mekanlar oluyor.

Nice sanat ruhlu insanın yaşamak için tercih ettiği bu adada vaktinizi dolu dolu geçireceğinize garanti verebilirim. Bunun için Nisan-Mayıs aylarında, sabahın erken saatlerinde, rahat kıyaferlerinizle ve spor ayakkabılarınızla gelin. Simit ve çayla vapur kahvaltısı yapın. Simidinizi martılarla paylaşın. Yaşadığınız anı fotoğraflarla ölümsüzleştirmeyi, fotoğraf çekerken de anı yaşamayı unutmayın. Karış karış gezdiğiniz sokakların bir zamanlar Hüseyin Rahmi’ye Ahmet Haşim’e ilham olduğuna ve bir yerlerde yollarınızın kesişebileceğine inanın.

Selametle…

Ne düşünüyorsun ?

2 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

En Keyifli Yılbaşı Filmleri

Biz şimdi bu çöpü yere atmasak bir başkası atacak