Bu yazımı bugün doğum günü olan anneme adıyorum…
Yaşamın kıyısında bir ölüm mücadelesi verirdin Yakış akşamları ve sonra sanki ilkbahar sabahıymışçasına neşeyle kalkardın. Unutmazdın dünü asla unutmadın, sadece rol yapardın; gece gözlerini kapatibilmişsin gibi. Sen ağlardın geceleri, gözyaşı olmadan ağlama mı olurmuş?! Oluyormuş, konu sensen. Sen ağlardın sessiz sessiz ve gözlerin bir fırtınaya tutulmuş da kurtulmuş gibi bakardı. Çünkü gözlerin bir tufana tutulurdu da sen kurtulmasını istemezdin ama hep kurtulurlardı. Sen bana bakardın o yorgun gözlerle, rol yapardın yine.
Bir sen bilirdin ya yaşadıklarını, belki bunlar yüzünden sen doğum gününden bile nefret ettin ama etme. Fal baktırırdın sen umutsuzca, belki yalan da olsa tutunabilmek için bir umuda; tutunma sakın yalandan umutlara. Papatya falı bakmamı istemiştin birgün ama ben senin için bir papatya öldüremezdim; yalandı. Senin için seve seve bir çiçeğin ölümüne sebep olurdum fakat ben o papatyalardan bir bahöe yaptım, tutunabileceğin gerçek bir umut yapmayı tercih ettim papatyalardan.
Bugün sana bir sarı gül kopartacağım “hatasız sen”in yani 41 yıl önceki şimdide bulunan bebeğin mezarına koyman için. Başında ağlama diye beklemeyeceğim, gönlünce ağla; yeter ki o ölüden medet umma. Senin hataların olmasa yeşerir miydi gönlünde bu kadar büyük bir sen ve benim şiirlerime bile sığmayan bir anne doğar mıydı yeniden? Beni ben yapan sensin anne, hatalarınla ve pes etmez gözlerinle .Bugün ellerin papatya koksun pişmanlık değildeğil; o değerli gözlerin ise hiç pes etmesin, yine bugüne odaklansın geçmişe değil.