1929 yılının Haziran ayında Burdur’da gözlerini açtı dünyaya. Ailesi ona, savaş yıllarında şehit olan amcası Tahir’in adını vermiştir. Evet, asılında adı Tahir’di bizim çok sonraları Yılanların Öcü adlı ödüllü kitabıyla tanıyacağımız Sayın Baykurt. Babasını henüz ilkokul ikinci sınıfta kaybeden Tahir, eğitimini yarıda bırakıp Aydın’da yaşayan dayısıyla birlikte yaşamaya başlar.Fakat dayısı, kısa bir süre sonra parlayan II. Dünya Savaşı’na asker olarak çağrılmasının ardından Tahir tekrar Burdur’a döner ve eğitimine kaldığı yerden devam etme fırsatını yakalar. Okul yıllarında sıtma salgınına yakalanır ve bu hastalık sırasında dökmeye başlar ilk şiirlerinin dizelerini. Mezuniyetinin hemen ardından Gönen Köy Enstitüsü’ne kaydolur ve ogünlerden itibaren özellikle Türkçeye çevrilen klasiklere karşı bir merak beslemeye başlar ve bunun getirdiği şevkle daha sıkı tutunur edebiyata. Fesleğen Kokulum şiiri, “Türke Doğru” adlı dergide yayımlanır.
Fesleğen kokuluma
Fesleğen kokulum, seni rüyamdaKah testi elinde pınar yolunda
Bizim mahalleden geçer görürüm.
Kah yeşiller demet demet elinde
Bahçemizden derip kaçar görürürm.Kah düğün gününde, şenlik yerinde
Ortada kıvrakça döner görürüm.
Kah bir kuşluk vakti serçeler gibi
Aşkımın dalında konar görürüm.Kah Gartotlak’taki çadırınızda
Koyun, keçi, inek sağar görürürm.
Kah Gökbayır’daki taşın dibinde
Başımı dizinde okşar görürüm.
Enstitü’de Kütüphane başkanı seçilmesine şaşmak ahmaklık olur herhalde. Tabii bu görevin arkasındayatan asıl amacın daha fazla kitap okuyabilme olduğunu da belirtmek gerekir. Bu yıllardan itibarenşiirlerinde kendisinden “Fakir” Baykurt olarak bahsetmeye başlar. Daha sonraları, yazmış ve yazacağıbütün eserlerinde kendisini bu isimle tanıtacaktır. Yazılarının da yayımlanmaya başlamasıyla, o’naverilen görevler artmaya başlamıştır. Ancak, Köy Enstitüleri’nde değişmeye başlayan düzendenkendisi de oldukça rahatsız olur. Sayıları gittikçe artan baskıcı yöneticilerle çok defa tartışıp, koğuşturulan bu genç, yaşadığı sorunlara rağmen okulu başarıyla bitirir ve bir öğretmen olarak ilk görev yerine atanır.Yeşilova Kovacık’da başlayan eğitim serüveni sırasında eşi Muzaffer hanım ile tanışır. Bir süre eğitime devam eden Baykurt, 1953 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Edebiyatbölümüne yazılır. Buradaki öğrenciliği sırasında, Gayret dergisinde yayınladığı yazılar nedeniylehakkında savcılık tarafından pek çok soruşturma açılır. Hatta evine arama bile yapılır çoğu kez.Askerliğinin ardından Yılanların Öcü adlı romanı Remzi Kitabevi tarafından yayımlanır. Hemenardından Efendilik Savaşı’nı kaleme alır. Bu sırada Cumhuriyet gazetesinde de köşe yazılarıyayımlamaktadır. Ancak ne var ki kitapları ve yazdığı yazılar nedeniyle öğretmenlikten alınarakMEB’de merkezi hizmete çekilir ve kısa bir süre sonra altı ay açığa alınır.Cezasının ardından Ankara İlköğretim Müfettişliğine atanır. Kısa bir süre sonra ünlü eserleri, Efkar Tepesi, Yılanların Öcü, Onuncu Köy, Karın Ağrısı yayımlanır. Hatta Yılanların Öcü, tiyatro, film ve daha sonra da TV ekranlarına dizi olarak uyarlanır. Tiyatrosu o dönemde yasaklanır, sinema filmiyse vizyonsırasında pek çok tartışmaya yol açar. Onuncu Köy adlı romanı daha sonraları Rusça,Bulgarca veAlmanca’ya çevrilir. 60’ların sonuna gelindiğinde, Kaplumbağalar,Amerikan Sargısı gibi kitaplarınıkaleme almıştır. Yayınladığı eserler yüzünden devamlı cezalarla uğraşan Baykurt, en sonunda ODTÜHalkla İlişkiler ve Yayın Müdürlüğü’ne atanır ve bu görev süresinde “Tırpan” adlı eserini hazırlar.Özellikle Tırpan ve Kaplumbağalar adlı eserleri “alegorik” çizgide önemli eserlerdir.Tırpan ve Sınırdaki Ölü, TRT ödüllerini almaya hak kazanır. 1971’deki sıkı yönetim döneminde pek çokkez gözaltına alınır. Tırpan adlı eseri bu süre zarfında bir de TDK ödülüne layık görülür. Bu sırada ise Ankara Cezaevi’nde mahkumdur.
Yazdığı muhteşem eserlerin getirdiği sayısız ödülden daha ne kadar bahsedilebilir açıkcası pek bilemiyorum. Köy edebiyatını,halk ağzını en iyi kullanan edebiyatçımız olduğunu söyleyebilirz belkide. Eserleri genellikle köy ve köylü sorunları dobra bir şekilde anlatmaktaydı. Bundandı aslında birçok kez hakkında soruşturma açılması ve açığa alınması. Özellikle Romanlarında Türkiye’deki köylüyaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı. Köylünün bilinci ve bilinçaltındaki istekleri,tepkileri, çelişkileri yansıttı. 1950-1970 yılları arasında etkisini sürdüren Köy edebiyatı akımınınöncülerindendi. Tarzı genellikle Orhan Veli çizgisinde ama köy hayatı ağırlıklı yazılardı. Bu aradabelirtmeden geçmeyelim, kendisi aynı zamanda Almanya’ya göç eden vatandaşlarımızdan zamanında.Ömrünü tamamladığı bu ülkede, Almanya’ya göç edenler hakkında hikayeler bütünü olan ve dahasonrasında Alman Endüstri Birliği ödülü alan Duisburg Üçlemesi (Yüksek Fırınlar-1983, Koca Ren-1986, Yarım Ekmek- 1997) gibi bir eseri de boş durmayıp kaleme almıştır.
“Gurbetten kötü ne var dünyada? Gurbet canlıyı candan düşürür!”
Eğittiği onca öğrenci, eserleriyle herkesin ufkuna farklı bir boyut katan Burdurlu Tahir’i, ölümünün 19. yılında saygıyla anıyoruz. Dileriz nice edebiyat aşıkları çıkmaya devam eder bu topraklardan. Hem kimbilir, belki de onlardan biri bu satırları okumayı henüz bitirmiştir.
Dünyada insan birbirini sevmeli! Sevmezse günler tükenmez! Sevmezse dünya zindan olur. Sevmezse yaşadığının farkına varamaz. Sen somurt, komşun somurtsun, ne olacak sonu? İnsan dediğin dünyada sevişmeli kızım!
Sevgiyle…