in ,

Şeytan’la Kahvaltı

Gözleri evvelden koyu kahveydi, şimdi ise milyonlarca insanı boğmuş bir denizin berraklığında, ilk kez dünyaya gözlerini açmış bir bebeğin saflığında bir maviyle özenle harmanlanmış, dev ordular ve imparatorluklar yönetmiş padişahların yüzüklerindekinden daha parlak ve göz alıcı bir zümrüte bürünmüştü, kaşları daha ince, saçları hala sarıydı, kısacık saçları şimdi uzamış toprağına güneş taneleri ekilmiş buğday tarlalarını andırıyordu, sesi eskisinden biraz daha inceydi, ama hala aynı şimşekli ninnileri söylüyor. Eskisinden daha çok çay içiyordu, kahveden artık haz etmediğini iddia ediyordu, ama belki birkaç yüzyılda bir içilebilir buluyordu hala. Masaya doğru eğilerek elindeki üzerinde Cem Karaca’nın bir resmini bulunduran bardaktan bir yudum alırken yavaşça ama delici bir şekilde bakışlarını yukarı, bana çevirdi, hiçbir şey söylemedi. Gözlerindeki şefkat yerini şehvete bırakmıştı, sessizliği hırçınlaştı, kulağımı dolduruyor, içimde bağırmak, bir şeyleri yakıp yıkmak, veya dudaklarıyla buluşmak isteğini uyandırıyordu, sessiz bir tepede uzanıp, gökyüzünden başka hiçbir şeyi duymamak geliyordu içimden, ama fazla vaktim yoktu, biraz sonra yola çıkmalıydım, gözlerinde, ona aşık olmuş bir çocukla karşılaştım. Gençleşmişti son görüşmemizden beri, yanakları biz çocukken olduğu gibi al aldı, gözlerimin içine ilk baktığı günü hatırlıyorum.

Bundan yıllar önce içtiğimiz bir sigarada bana bir ninni mırıldanmıştı, küçük bir kız olduğumu iddia etti, altı yedi yaşlarında, siyah parlak saçlarım, ortadan hafifçe ayırdığım kahküllerim vardı, o, o zamanlar benden birkaç yaş büyük bir oğlan çocuğuydu, beyaz olması gereken yüzü karalara bürünmüş, ağlayan mürekkep balıklarına benziyordu, elinde kendisinden eski şapkası, ağzında aynı ninni, ayakları çıplak ve küçük, paçaları çamur içinde, çamur ve gurur, kızıl gururu Amerikalıların, üzerimde beyaz bir elbise vardı, kulağıma iliştirdiğim bir zakkum çiçeği, gözlerinin içine baktım, 6 Ağustos, 1945, gözlerinin içine ilk baktığım günü hatırlıyordu.

Ganj Nehrin’e doğru koşuşturan iki genç iken, ilk kez aşık olmuştum, elinde testisiyle doğanın tüm kutsallığını gözlerinden dudaklarına, boynunun çizgisinden kıvrımlarına, belinde döndürüp kalçalarında dans ettiren Hint Kızı’na, biz iki genç erkek ve Hint Kızı, varlığımızı paylaştığımız birkaç saniye boyunca, tekrar tekrar aşık olmuştuk birbirimize, onun için alışılagelmişti bu, o her zaman aşık olunacak bir şeyler bulurdu, güneşin elinden bir Çöl Kadını’na veya yıldızsız bir ağaç kavuğuna, Ganj’ın kutsal suyunun kabul ettiği melankolik ruhlarımıza çarparak yollarına devam eden Ganj’ın kutsal cesetleri arasında seviştik üçümüz yıllarca, kafatasları ve doğanın bütün rüzgarlarıyla, kokuşmuş ayyaşların kutsal kalıntıları ölümle dans eden pürüzsüz tenlerimize hakaret ettikçe devam ettik dans etmeye.  1769’un bahar ayında.

Martıları rahatsız ediyor bardağı kavrayan iki parmağı, çayımdan bir yudum alıyorum, içimde akışını hissediyor, bakışları bana doğru, ellerini yavaşça saçına götürüp, nazikçe tokasını çekiyor, saçları omzundan salınırken kanat çırpıyor yüz güvercin, ve gökyüzüne doğru yollarını buluyorlar ninnisine eşlik ederken, şuan onun sayesinde savaşlar başlıyor, çocuklar hayata hiç açmaya fırsatları olmamış gözlerini yumuyor, anneler feryat ediyor, depremler oluyor, ateşler yanıyor ve insanlar intiharlar ediyor, bakışları bana doğru, bir yudum alıyor bardağındaki okyanustan ve içimde akışını hissediyor, gemileri seyrediyor boğazımdan aşağı, fırtınalar kopuyor, bakışları bana doğru, fırtınalar kopuyor, cinayetler ve melekler, fırtınalar kopuyor, bakışları bana doğru, gözlerinin içine bakıyorum, gözlerinin içine son kez bakışımı hatırlıyorum, bu onun bana son bakışı değil, gözleri bana doğru, yavaş ve yumuşak bir hareketle ayağa kalkıyor, bakışları bana doğru, eğiliyor ve bana yakın, şiirlerden yaratılmış elleriyle yüzümü avuçları arasına alıyor, gözlerim kapalı, yavaşça, yavaşça, fırtınalar kopuyor, denizler köpürüyor, yavaşça, gözlerim kapalı, yavaşça, dudağıma bir öpücük konduruyor. Fısıldıyor, “Uyan!”, İstanbul onu dinliyor.

Ne düşünüyorsun ?

1 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

Sonbahar

Başlangıç