in , ,

Grace (1994)

1960’ların önemli sanatçılarından olan tim buckley’in oğlu jeff buckley, 17 kasım 1966’da amerikanın kaliforniya eyaletinde doğdu.

çocuk yaşlarında merak saldığı müziğe 5 yaşında büyükannesinin gitarı ile başladı. led zeppelin, pink floyd gibi gruplar eşliğinde müzik zevkini oluşturduktan sonra lise yıllarında bir caz grubunda müzik yapmaya başladı.

lisenin ardından los angeles’ta cazdan, rock’a, metalden, blues’a birçok farklı türde müzik yapan gruplarla çalma şansı yakaladı.

90’lı yılların başında sufi müzikle ve sufi müziğin babalarından “nusret fateh ali khan” ile tanışan buckley, birazdan tanıtacağım albümün bir parçasında “sufi müzikle iyi ki yolları kesişmiş.” dedirtiyor.

’91 yazında ünlü rock gitaristi gary lucas ile birlikte şarkılar yazan sanatçı, ilk ve incelemesinde bulunacağımız albümü “grace”i 23 ağustos 1994’te yayınladı. albümün ardından iki senelik bir dünya turnesine çıktı ve bunları da iki albüm eşliğinde yayınladı.

maalesef albümden üç, turneden ise sadece bir sene sonra memphis’te bulunan mississipi nehrinde cansız bedeni bulundu.

çok genç yaşta aramızdan ayrılan, falsetto tekniğinin (erkek vokalistlerin, kadın vokalini rahatlıkla yapabilme, imkansız gibi duran ince notalara kolayca yükselebilme durumu) kralı jeff buckley’in göz bebeği grace’i mercek altına alalım.

albüm biraz alternatif-rock, biraz blues, biraz da folk-rock havası taşıyor fakat biz işimizi kolaylaştırmak adına alternatif-rock altında tutalım.

bu albümün kesinlikle kendine has, yoğun kasvetli bir havası var. bu albümü dinlerken üzerinizde bir yük hissediyorsunuz ve bu yükten kurtulmakta oldukça zor, uzun süre etkisinde bırakıyor. bu durumun başlıca sebeplerinden biri, jeff buckley’in inanılmaz söz yeteneğini ve kusursuz derecede iyi kullandığı sesini olabilecek en iyi düzeyde birleştirebilmesi.

bazı insanlar vardır, şarkı söylerken kendinden geçer. bazı insanlar vardır, şarkı dinlerken kendinden geçer fakat bu adam şarkı söylerken kendinden geçtiği için dinleyicisini de istemsizce kendinden geçiriyor. bunu yapabilme yeteneğine sahip çok sanatçı tanımıyorum.

elli yedi dakikalık bu albümde bize on bir şarkı sunmuş jeff buckley. “mojo pin”le şaşırtıcı bir açılış yaparken, albümle aynı adı taşıyan “grace” ile sizi eşek sudan gelinceye kadar dövecek. “last goodbye” ile biraz nefes aldıracak, tam “oh rahatladım.” derken “lilac wine” ile önce moral bozacak ardından favorim “so real” ile bir tur daha sopalayacak ruhunuzu. sufi ezgiler taşıyan “dream brother” da sizi yoğun triplere sokacak.

leonard cohen’in “hallelujah”ını güzelce coverlayan jeff buckley, onu da bu albüme koyuvermiş. iyi de etmiş. ki onun en meşhur işlerinden biri de o zaten.

sesini, söz yeteneğini ve tüm benliğini birbiriyle karıştıran adam jeff buckley’in şaheserlerini keyifle dinlemenizi umuyorum.

Ne düşünüyorsun ?

2 puan
Artı oy Eksi oy

4 Yorumlar

Yorum yaz
  1. Bugüne kadar dinlediğim en ‘güzel’ eserlerden biri bu albüm. Ben ve kardeşim için yeri çok farklıdır. Grace ve Dream Brother parçalarında kendimi ayrıca kaybederim. Az evvel de belirttiğim gibi çok ayrıdır yeri bende. Burada görmek, okumak çok hoş etti içimi. Sağolasın, orion!

Bir cevap yazın

“Milena, yardım et bana. Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla!”

günbatımında bir sarhoş