Birilerine onları ayak seslerinden tanıyabilecek kadar yakın olmak.Ayaklarının zeminde çıkardığı seslere alışkın olmak.
İnsanlarla bağ kurmanın en saf hallerinden biri sanırım bu.
Seni ayak sesinden tanıyabiliyorum demek kıymetli bişey.Çünkü bu ‘seni ayak seslerine dikkat edecek kadar seviyorum’ demek.
Aileni tanırsın.Kim ayağını sürüyor, kim daha yavaş yürüyor, kim sürekli telaşlı, odanın kapısına yaklaşan kim?Ona göre tüm kafanın içini döktüğün gizli defterini saklama çabukluğunda ustalaşırsın.
Hayatımda yeni bir düzene başladığımdan beri kazandığım üç dostum var.
Artık üç kişinin daha ayak seslerini ayırt edebiliyorum.Yan odamın kapısının açıldığını, kimin benim odama doğru geldiğini, terlik sesini, kapımı çalmak üzere olduklarını.Daha kapım çalmadan ‘gel’ demeyi seviyorum.Ve sonrasında gülüşmeleri.
Biraz üzgünüm sanırım.Bunu yitirmenin verdiği bi üzüntü.
İki yıl boyunca yan yana odalarda geçirilen muhteşem zamanlar.Kendim hakkında önemli keşifler.Çok çabuk geçen iki yıl..
Kendimi buldum.Onlarla birlikte.Düşüncelerimin genişlediğini, kıvraklaştığını adım adım gördüm.Kendi gelişimimin farkında olarak değiştim.Büyüyorum.
Zaman geçiyor, insanlar değişiyor.
Çoğu şey değişse de birine onu ayak sesinden tanıyabilecek kadar yakınlaştıysan ondan uzaklaşmak için çok kolay bir nedenin olmasın istiyorsun.Zaman, mekan, kişi, olay pek önemli olmasın istiyorsun.Yitirmek, zorlu bir süreçe neden olan bi eylem.Bu eylemi pek hayatımızda istemiyoruz.
Sonuçta hayatında onları ayak seslerinden tanıyabilecek kadar bağ kurduğun kaç kişi var ?Ya da kaç kişi olabilir ki?