Kışın en soğuk zamanında, ben nihayet içimde yenemediğim bir yaz olduğunu öğrendim.
Albert Camus
Zor bir çocukluk geçirdi, Bordeaulais bir babası ve İspanyol bir annesi vardı. Cezayir doğumluydu Camus. Erken yaşta babasını kaybetti ve hayat onu sınamaya erkenden başladı. Sonrasında amcasının himayesinde ilköğrenimini tamamladı. Başarılı bir öğrencilik hayatı geçiren Camus, liseyi burslu bitirdikten sonra Cezayir Üniversitesi’nde Felsefe eğitimi almaya başladı. Bu sırada geçimi için çeşitli işlerde görev aldı. Aynı zamanda Üniversite’nin futbol takımında kaleci olarak oynuyordu ancak, ilerleyen dönemlerde tüberküloz yüzünden futbolu bırakmak zorunda kaldı.
Kendisinin hiçbir zaman belirli bir ideolojiyle ya da kesimle birlikte anılmasını istememekle beraber, Felsefe mezunu olmasına karşın kendisini Filozof olarak da görmüyordu. Geçirdiği zor çocukluk yıllarındandır belki de, sık sık intihar etmeyi düşündüğünü söyleyerek yaşamdan : “Yaşamın anlamsız olduğuna karar vermekle yaşanılmaya değmez olduğuna karar vermek arasında fark vardır. Yaşam anlamsızdır ama yaşamaya değerdir.” sözleriyle bahseder.
Fransa’ya taşındığı dönemde yeni tanıştığı bir piyanist olan Francine Faure ile evlenir.
“Bir yazar her şeyden önce okunmak ister, aksini iddia edenlere hayranlık duyalım, ancak inanmayalım.”
Henüz 30’una gelmeden Sisifos Söyleni ile Tersi ve Yüzü gibi harika eserler yazdı. Asıl çıkış yapan eseri ise 1942 yılında çıkardığı Yabancı adlı romanıdır. Camus’nün en çok yabancı dile çevrilen, en çok tanınan eseridir.
Özellikle Sisifos Söyleni ile hayat hakkında insanı yoğun bir sorgulama isteğiyle başbaşa bıraktı. Orijinal dildeki ismi “Le Mythe de Sisyphe” aslında bir Yunan Mit’idir. Homeros bize hikayeyi şöyle anlatır:
“Kurnazlığı ve düzenbazlığıyla ünlü olan ölümlü Sisyphus Tanrılar tarafından büyük bir kayayı yüksek bir tepenin ucuna oturtmakla cezalandırdılar. Sisyphus kayayı bazen elleriyle bazen ayaklarıyla bazense sırtıyla destekleyerek tepeye kadar çıkardı. Tam kayayı tepenin ucuna oturtacakken kaya birden bire aşağı doğru yuvarlandı. Bu çaba günlerce devam etti ancak bir türlü kaya, o yüksek tepeye oturamadı. Ceza aslında bir insana verilebilecek en ağır cezaydı belki de çünkü sonu yoktu. Sürekli o kayayı, tepeye oturtmaya çalışacaktı.”
Sonrasında ise Camus: “Sisyphus o taşın birkaç saniyede aşağı dünyaya inişine bakar, yeniden yukarılara çıkarmak gerekecektir onu. Böylesine taşlarla didinen bir yüz , taşın kendisidir aslında! O, kayasından daha güçlüdür. Kaya her ne kadar yerine konmaya çalışılsa da aslında düşmeye devam edecektir. Kayanın yengisidir bu, ta kendisi. Sisyphus bilinçlidir. Karşı çıkma isteğiyle devam eder yoluna. Bu deneyim yaşanacaksa hür iradeyle yaşanmalıdır, bir ceza sonucu değil! Eğer Sisyphus vazgeçer ve yenilirse bu Tanrıların zaferi olacak. Peki ya devam ederse? O halde kazanan Sisyphus olacak.” diyerek ekler, “Zafer, kaderine boyun eğmeyenlerin hakkı.”
Bundan yaklaşık 15 yıl sonra ise Rudyard Kipling’in ardından Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan en genç yazar ünvanını almıştır. Kuşkusuz bu ödülü almasındaki en büyük pay “Düşüş” adlı eserindeydi. Aynı sene Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen bir başka isim ise komşumuz Yunanistan’ın modern edebiyattaki en büyük yazarlarından Nikos Kazantsakis ve muhteşem eseri Aleksi Zorba‘ydı. Camus’nun, Kazantsakis’in Nobel’i kendisinden daha çok hak ettiğinden bahsettiği söylenir.
Ödülü kazanmasının ardından 3 sene geçmişti.Tren bileti cabindedir. Dostu ve aynı zamanda yayıncısı olan Michel Gallimard’ın yoğun ısrarları üzerine arabayla seyahat etmeyi kabul eder ve korkulan başa gelir. Sens şehri yakınlarında bir kaza… . Kendisi “Zaman geçtikçe, gerçek işime henüz başlayamadığıma olan inancım artıyor” diye düşünürken bu dünyadaki macerası hazin bir şekilde son buldu. Öyle ki, “Araba kazasında ölmek, ölümlerin en talihsizi olsa gerek” demişti geçmiş ropörtajlarından birinde. Ecel onu bir araba kazasıyla bu dünyadan çekip aldı.
Kaza mahalline gelenler yayınlanmamış bir eserin notlarını buludu : Le Premier Homme – İlk Adam- tamamlayamadığı otobiyografisi. Daha sonra 1994’te kızı Catherine Camus tarafından son haline getirilerek yayımlandı.
Ölümünün ardından son zamanlarda araları pek iyi olmayan eski arkadaşı Jean Paul Sartre, Camus’nün ölümü üzerine bir yazı da kaleme almıştır.
Tamamladığı ancak yayınlayamadığı romanı “Mutlu Ölüm” 1970 yılında , yine kızı Catherine Camus tarafından yayımlandı.
Kalbimi dinliyordum. Bu kadar uzun zamandan beri bana yoldaşlık eden bu gürültünün kesilebileceğini aklım almıyordu. Zaten kuvvetli bir hayal gücüm hiç olmamıştır.
Eserleri :
ROMAN:
Yabancı (1942)
Veba (1947)
Düşüş (1956)
Mutlu Ölüm (1970)
ÖYKÜ:
Sürgün ve Krallık(1957)
DENEMELER:
Tersi ve Yüzü (1937)
Düğün Gecesi (1938)
Bir Alman Dosta Mektuplar (1945)
Başkaldıran İnsan (1951)
Koestler ile Birlikte: İdam (1954)
Sisyphe Söyleni (1962)
GÜNLÜK :
Defterler Mayıs 1935-Şubat 1942 (1962)
Defterler Ocak 1942-Mart 1951 (1964)
Defterler Nisan 1951- Aralık 1959 (1966)
OYUNLAR:
Yanlışlık (1960)
Doğrular (1964)
Caligula (1969)
Sıkıyönetim (1971)