in ,

Hotel Rwanda ve Kelimelere Kavuşan Bazı Duygular

Ruanda.. Dünyanın şahit olduğu bir başka soykırım.. Küresel güçlerin sessiz ve sakin kalarak kamera arkalarında sinsice gülerek ayak ayak üstüne atıp şarapları eşliğinde keyifle seyrettiği bir başka katliam. Ten rengi ayrımı yapıp kimin yaşayıp kimin yaşamaması gerektiğini belirleyen güçler. Güçler diyoruz bu güruha çünkü demek zorunda kalıyoruz. Oysa onların sahip oldukları güç, sömürüleriyle hırsızlıklarıyla elde ettikleri haksız bir güçtür.

Ruanda soykırımı 1800’lerde değil sadece birkaç yıl önce gerçekleşmişti, 1994. Ama çoğumuzun haberi bile yok. Ülkeye giren sömürü güçlerinden Belçika, daha önce hiç var olmayan saçma bir ayrımcılık politikası geliştirmişti. Aynı etnisiteye sahip olan insanları akıl dışı kriterlerle Tutsi ve Hutu diye ikiye ayırmıştı. Tutsiler’in daha ince yapılı ve narin olduğu iddia edilmiş ve halk uzun boylu, güzel görünüşlü kişileri Tutsi olarak sınıflandırmıştı. Belçika ilk zamanlar daha azınlıkta olan Tutsilerin arkasında bulunmuş ve Hutulara ayrımcılık yapılmasını sağlamıştı. Sonrasında ise yönetim Hutulara geçmiş ve artık kaos ortamı yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Hutular intikam politikası adı altında Tutsilere karşı planlar yapmaya başlamış ve artık bir kıvılcım bekliyorlardı. Beklenen o kıvılcım ise 6 Nisan 1994 tarihinde Hutulu devlet başkanının bulunduğu uçağın düşürülmesiyle gelmişti. Irkçı Hutular ellerinde Çin’den tanesi 50 cente getirilen satırlar ve palalarla Tutsileri doğramaya başlamışlardı. Daha ilk günden binlerce insan öldürülmüştü. Peki bu sırada BM neredeydi? Neredeydi kendilerini hümanist diye adlandırdıkları İNSAN SEVERLER? Katliam sırasında Ruanda’da 2.500 civarı BM askeri vardı. Ama olaylarda 10 Belçika askerin öldüğü bahanesi ile BM Güvenlik Konseyinin aldığı kararla asker sayısının 240’a düşürülmesine karar verildi. Yani BM insanları cellatlarına teslim ediyordu. ABD Fransa Belçika güçleri bu katliama soykırım tanımlaması bile yapmaktan çekiniyor ve sorumluluklarından kaçıyorlardı. İşte her zamanki gibi göstermişlerdi çirkin yüzlerini…

Ve nihayet olaylardan 2 ay sonra BM katliamı kabul etti ve toplantılar yapıldı. Ülkede güvenli bölgenin oluşturulması için askeri güçler gönderdi ve olaylar durulmaya başladı. 100 gün gibi bir süre geçmişti ve bu süre sonunda açıklanan rakamlar tam bir felaketti. Yaklaşık 800,000 ila 1 milyon arası sivil kişi katledilmişti. Hayır yanlış duymadınız yaklaşık 1 milyon insan. Avrupa uyanmıştı evet ama ne yazık ki geç kalmıştı.

Irk ayrımı teorileri ile insanların kandırılması sonucu meydana gelen katliamlar ve soykırımlar… Maalesef her yerde aynı oyun, her yerde aynı senaryo. Orta doğu’da da aynı Afrika’da, Uzak Asya’ da ve tabi Türkiye’de de aynı. Amaç küresel güçler dediğimiz gruplardan başka güçlerin çıkmaması. Bu güçlerin bütün dünyada sözlerinin rahatlıkla geçmesini ebedileştirmek. Kafasını kaldırıp itiraz edecek hiçbir baş bırakmamak.  Inançlarımız hedef alınmak isteniyor, korkusuzca ‘hayır bu böyle değil’ diyebilme direncimiz kırılmak isteniyor ama bu durum elbette ebedi kalmayacak. Terazideki dengeler elbet bir gün değişecek, yeter ki bizler karamsar olmayalım. Yolumuza korkusuzca, büyük hayallerimizle devam edelim, ülkemize milletimize faydalı olalım. Umutsuzluğa inat umut edip bu yolda çaba sarf etmeye devam ettiğimiz müddetçe ve tabii ki her şeye rağmen BİR olmayı, kardeş olmayı sürdürdüğümüz müddetçe Allah’ın izniyle önümüzde duracak hiçbir güç kalmayacaktır.

Ne düşünüyorsun ?

1 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

Bülbülü Öldürmek – Harper Lee

OK Computer (1997)