in

Hürkuş: Göklerdeki Kahraman

                        Hürkuş: Göklerdeki Kahraman

Gülen Gözler’i izleyenler bilir Şener Şen’in Vecihi’sini. Her ne kadar sulu bir aşık olarak yansıtılmış olsa da perdeye aslında ondan çok daha fazlası Vecihi Hürkuş. Bir uçak düşkünü olarak, Türkiye’nin ilk pilotu hakkında bu kadar az sayıda eser olması benim için son derece hayal kırıklığı aslında. Kendisi Türk havacılık tarihinin en önemli ismi şüphesiz. 

Gelelim geçtiğimiz hafta vizyona giren “Hürkuş: Göklerin Kahramanı” filmine. 

Bildiğiniz gibi Türk sinemasının uzmanlık alanı dram, romantizm, komedi.  Öte yandan belki de en zayıf olduğu alansa biyografik yapımlar.  Ne zaman biyografik bir yapım işlense hikaye amacından saparak bizi ana karakterin yaşadığı duygusal çöküntülere ve ilişkilere götürüyor. Bize filmin asıl amacı olan, o karakterin edindiği başarıları, sarfettiği emeği ve o yolda karşılaştığı zorlukları anlatmaktansa, türk insanını ekrana çekmek adına duygusal ögelere oldukça sık başvuruluyor. Bu filmde ise artık bu kalıptan yavaş yavaş çıkılmaya başlandığı kanaatindeyim. Evet karakter hala dramatize edilmeye çalışılmış ancak Vecihi Hürkuş’un kendi çabasıyla amacına ulaşma mücadelesi önceki Türk biyografik filmlerine nazaran daha iyi işlenmiş. Ancak ne yazık ki hala büyük eksiklikler var bu konu üzerinde. Öte yandan Vecihi’nin savaş pilotluğu sırasında edindiği “Kara Bela” lakabını nasıl aldığı, uçak uçurma konusundaki ustalığı ve çılgınlığı güzel işlenmiş olsa da görsel efektlerin gerçekçiliği üzerinde daha çok çalışmamız gerektiği oldukça aşikâr. 

Görsel efektlerden bahsetmişken filmde yer alan Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında işlenen dogfight(it dalaşı) ve uçak muharebeleri üzerinde biraz daha çalışılmalı diye düşünüyorum. Tabii ki Hollywood yapımlarıyla karşılaştırmak son derece yanlış olacaktır ancak o yapımlar beklenti ve gerçeklik anlayışımızı o kadar geliştirdiler ki bizim de izleyiciyi gişeye çekmek için ciddi adımlar atmaya başlamamız gerekiyor. 

Hikaye bütünlüğü ve derinliği hakkında biraz şikayet edebilirsiniz çünkü birden fazla bölüm kesitler halinde gösterilip başka sahneye atlanıyor ardından kendinizi bir savaş sahnesinde bulurken hemen sonrasında ise bambaşka sahneler izliyorsunuz. Ayrıca aynı tarihlerde Türkiye’de gerçekleşen önemli olaylardan en azından bahsedilebilirdi diye düşünüyorum. Örneğin 1920’nin Nisan ayında bir sahne sırasında TBMM hakkında bazı kesitler-en azından karakterler tarafından bahsi geçirilerek- eklenerek o dönem daha iyi vurgulanmalıydı. Vecihi Hürkuş üzerinde çok daha fazla durulabilirdi diye düşünüyorum. Kendi başarılarının filmde işlenmesi yerine film sonunda başarılarının bir konuşmacı tarafından anlatılması bana göre filmin en kötü yanı. Kurduğu okullar, açmış olduğu Türkiye’nin ilk sivil havayolu Hürkuş Havayolları, yetiştirdiği pilotlar -ki bunlar arasında ilk kadın pilotlarımız Bedriye Tahir Gökmen ve Sabiha Gökçen de vardır- bir konuşmanın parçası olmaktan daha fazlasını hak ediyorlar. 

Oyunculuklar hakkında söylenebilecek fazla bir şey yok. Evet biraz daha gerçekçi olunabilirdi belki filmin konusu ve türü gereği ancak filmde sizi rahatsız edecek yapay oyunculuklar sergilenmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. 

Sonuç olarak sinemamızın biyografi türündeki eserlerinin bu filmle beraber daha da kaliteli olmaya başlayacağı görüşündeyim. Film izlemesi oldukça keyifli, karakter hakkında bir kulak dolgunluğu edinmenizi sağlıyor ancak en başta bahsettiğim gibi biyografik bir yapıttan ziyade daha çok dram eksenine kaymış. 

Benzer örneklerle karşılaştırdığınız zaman ne demek istediğimi daha da iyi anlayacağınızdan eminim.

Şimdiden hepinize İyi Seyirler …

Ne düşünüyorsun ?

0 puan
Artı oy Eksi oy

- kaan.goksen

İstanbul - UnivLille- MarmaraUni

Bir cevap yazın

Çocuk

Nevrotik