Bembeyaz bir kağıt.
Siyah bir kalem.
Karanlık bir zihin.
Ve avuçlarından akan bir kan.
Bunlar size ne çağrıştırıyor? Hayata sayı doğrusunda eksilerde başlayan bir kişinin geleceği. Bembeyaz kağıda akan kan ve onu şekillendirip kelimelerle dans etmeye çalışan siyah bir kalem. Kalem ile kağıda şekil veren kişi ise meçhul. Oda da çalan ruh emici müzik eşliğinde bir kişinin geleceği şekilleniyor. Odada renk kelimesini taşıyan köşe ise bembeyaz kağıda akan pıhtılaşmış kan. Kanı siyah kalemle şekillendiren kişinin meçhul olması ise bu oyunun ironisi.
Siyah kalem her oynadığında satranç tahtasında bir taş eksiliyor. Eksilen taşlar, meçhul kişinin geleceğinin böyle yazılmasını sağlayan kişiler. Tahtadan her taş eksildiğinde gerçek hayatta birisi ölüyor, son nefesini verip cesedi morarıyor. Son nefesini verdikten yedi dakika sonra ise cesedi Yok oluyor. Paralel evrende ise ruhu diriliyor ve gerçek hayatında nasıl yaşadıysa burada da her gün ölüyor. İyiyse kötü, kötüyse iyi oluyor. Bu döngü satranç tahtasında şahlar kalana dek devam ediyor. Şahlar, oyunun başrol oyuncuları. Ve yalnızca iki seçenekleri var. Bembeyaz kağıda akan kan ile şekillenen siyah kalemle gelecekleri yazılacak ve onlara oynamak düşecek ya da siyah kalem oynayıp satranç tahtasından men edilecek. Gerçek hayatta ise son nefesini verip yedi dakika sonra cesedi yok olup ruhu paralel evrene göç edecek.
“Siyah şah!” Oda da tok bir ses yankılandı.
Siyah kalemi yöneten meçhul kişinin sesi duyulmuştu.
“Geleceğin yazılacak.” Oda da yankılanan tok ses, siyah şahın hayatının başlangıç sireniydi.
Siyah şah satranç tahtasında E5’e geldi. Beyaz şah ile başbaşa kalmıştı. Ya siyah şah kazanacaktı ya beyaz şah. İkisinin kazanma ihtimali imkansızın ötesindeydi. Mücadele asıl şimdi başlıyordu.
Siyah kalem, meçhul kişinin avuçlarından akan kan ile bembeyaz kağıda geleceği döşedi. Senaryo kağıdına dönmüştü kanlı kağıt. Meçhul kişi hırladı. Beyaz şah, siyah şahın karşısına F4’e geldi. Şahlar karşı karşıya geldiğinde ikisininde aklında olan tek şey vardı. Siyah kaleminin oynamaması. Eğer oynarsa taşlar eksilecek ve satranç tahtası hayatından men edilecekti. Cesedleri bile bulunmayacaktı. Bu gerçeği düşündüklerinde eş zamanlı olarak meçhul kişinin sesi duyuldu.
“Başlayın!”
Simsiyah odada yalnızca nefes alan o vardı. Satranç tahtasındakilerin geleceği onun elindeki siyah kalemdeydi.
Satranç tahtasından bir gürültü koptu. Etraf beyaz sisle kaplandı. Meçhul kişi gözlerini kısmış satranç tahtasına bakıyordu. Sonucu görmek istiyordu. Hangisi devrildiyse siyah kalemi yönetip taşı eksiltecekti. Yüzündeki sırıtış büyüdü. Beyaz sis dağıldı. Meçhul kişi gözlerini kapanacak şekilde kısmış, satranç tahtasındaki sonucu görmek için sabırsızlanıyordu.
Meçhul kişi sonucu gördüğünde otuz yıl sonra ilk defa mimiklerini oynatmıştı. Şaşkındı. Şahlar ayakta dikiliyordu. İkisi de devrilmemişti. Meçhul kişi gözlerini kaçırdı. Sonucu söylemekten kaçmak istiyordu.
“Gelecekleriniz yazılacak. Hanginiz önce pes ederse satranç tahtasından men edilecek.”
Meçhul kişi ilk defa uzun bir cümle kurmuştu. Ve bu uzun konuşma; şahların gerçek hayatlarının başlangıç ziliydi. Saat geriye doğru işlemeye başlamıştı.
Meçhul kişinin sesini işiten şahlar asıl yerlerine geçtiler. Çünkü şahlar, meçhul kişinin bu hayatı yaşanmasını sağlayan kişilerdi. Anne ve babası. Meçhul kişinin gözleri kapalı şekilde kanlı senaryo kağıdını okuyordu. Gözleri donuk baktığı için ne tepki verdiği belli olmuyordu. Şahlar gerçek hayattaki bedenleri ile yutkundular. Bu oyunun, dünyanın sahibi çocuklarıydı.
Meçhul kişi başını kaldırdıktan sonra sırıttı. Dolgun kiraz dudaklarının arasından inci gibi bembeyaz dişleri çok az görünüyordu. Dudakları oynadı. “Ailemi göreceğim.”
Yüzündeki sırıtış daha da büyüdü. İlk defa duygu adı verilen duyguları tadıyordu. Farklı, garip ve tuhaf hissettirmişti. Zihninde düşündüğü her şey bir bir gerçek oluyordu.
Oda da gözlerini dolaştırdı. Avuçlarından beyaz kağıda akan kan, satranç tahtası ve simsiyah oda. Onun geleceği böyle yazılmıştı. Şimdi ise onu bu hayata getirenlerin geleceğini yazma fırsatı önüne gelmişti. Bu fırsatı sonuna kadar kullandı. Bu oyunda figüran değil başrol olmalıydı. Öyle de oldu. Şimdi ise anne ve babasının geleceğini yazacaktı.
Sırıttı ve siyah kalemle kanlı kağıda gerçek hayatta oynanması için senaryoyu döşedi. Her şey istediği gibiydi. Otuz yıllık hayatında ilk defa mutluluk ile tanışıyordu. Satranç tahtasındaki şahlara baktı.
“Ben kazanacağım.” Buz mavisi gözleri kısık ve donuktu. Sesi ise sertti.
Siyah kalemi yerine koydu ve kanlı senaryo kağıdına baktı. Tüm gelecek gözlerinin önündeydi. Siyah ve beyaz şaha baktı. Zaman çatlamıştı.
“Oyun başlıyor.” Dedi, akrep ve yelkovan.
Oyun yedi dakika önce başlamıştı.
05.01.2017 | 3.05