Yoksa ölen kendisi mi olurdu?
Birini sevdiğinde ona aslında onda hiç bulunmayan (hatta tam zıttı bazen) özellikler yüklemez miyiz? Bu onun için bir yük değilse nedir? Asla olamayacağı bir adam/kadın olmaya adar seninle geçirdiği vakitleri. Olabilir mi peki? Bana sorarsanız çabası kadar. Ve bu şekilde öldürdük sevdiğimizi..
Şimdi sıra kendimizde. Seviyoruz ama öyle böyle değil herşeyden çok diyorlar ya o biçim seviyoruz.. Sevdiğimiz insanı mutlu etmek istemez miyiz? Elbette ki isteriz çünkü neydi; onun mutluluğu benim mutluluğumdu. Bunun üzerine yüzlerce şiir, yüzlerce şarkı yazılmıştır. Bütün bu insanların duygularını elimizin tersiyle itemeyiz değil mi? Bir insanı nasıl mutlu edebiliriz peki? Onun istediği insan olmak için çabalayarak. Kendinden tamamen ödün vermek ya da emir altına girmek değil bu bahsettiğim yanlış anlaşılmasın. Sevdiğin insanın mutluluğu ile mutlu olmak! Bakın kendimiz de öldük.
Asıl mesele nedir biliyor musunuz? Ölebilmektir! Çünkü sen birisi için ölebiliyorken o da senin için ölmeyi göze alabiliyorsa hayat işte tam orada başlar!Orada büyür, orada çoğalır ve ölümsüz olursun.
Aslında yazının başlığında ki öldürme olur ama nasıl olur? Bir takım isteklerinden, belki gelecek planlarından belki de o ana kadar olan bütün geçmişinden ya da düşüncelerinden taviz verirsin/fedakarlık edersin. Ve ölürsün. Bunu karşındaki insandan da beklersin haklı olarak. Eğer o öldürmene müsaade etmiyorsa sen de ölemezsin çünkü. Sadece can çekişirmişçesine çırpınıp geri dönersin hayata.
Sonuç olarak bu ölümler bir nevi nefsin ölümüdür. Her son bir başlangıç değil midir zaten?