Doğadayım, tam ortasında ama yalnız değilim. Duyuyorum, cıvıltıları, hırıltıları, suya batıp çıkanları. Ucu bucağını göremediğim bir deniz var önümde mavinin her tonuna hakim ve birazda yeşil. Hayatımda hiç duymadığım kuş sesleri ‘hoş geldin’ diyorlar, tüm doğa selamlıyor sanki, deniz önüme hali olmuş gibi. Önce bir yengeç sürüsü sudan çıkıp karşılıyor beni, sonra kelebekler saçlarımı toplayıp toka oluyorlar başıma. Arkamdan bir sincap itiyor beni suya, başımı sokmuyorum kelebekler ya boğulursa…
Balıklar, rengârenk balıklar, sarıyor etrafımı sanki her biri öpüyor her bir yanımı ve sudan çıkıyorum. Üzerimde dünyada görülmemiş, sanat eseri olacak değerde bir elbise, maviden yeşile, pul pul, ışıl ışıl, straplez, ayak bileklerinde bitiyor terzi balıklarının tasarımına göre. Bir papağan türü olduğunu düşündüğüm kıpkırmızı bir kuş kendi rengine yaraşır bir kirazı, tadından anladığım kadarıyla, bırakıyor dudaklarıma, saçlarım dalga dalga, deniz ise dümdüz hala…
Kim olsa aklını kaçırır burada, dünyanın meçhulünde, bir başına, kendisine ait olmayan bir yerde. Ancak benim aklım başımda ve bu olanlar değil rüya, ben ufakken dedem derdi ‘insanın kalbi neredeyse evi de orada’ iste benim kalbim senelerdir buralarda , yabancı değilim bu ormana.
İniyor gökten ayaklarıma bulutlar lapa lapa, seçiyorum birini sanki tanıdık gibi. Ayaklarımı yerden kesen gerçekten de bir bulut olacakmış meğerse.
‘Selam’ diyor.
Şoktayım, ‘Selam diyorum bende , sonra peşi sıra yapıştırıyorum soruları;
Neredeyim?, nasıl geldim?, bu elbisem, saçlarım, kelebekler, sen, ben, nasil!?
‘Sus’ dedi ve ekledi ‘Dünyada göründüğü gibi olan tek insan sen kaldın burası da senin ödülün. En basit örnek olarak bana bakmanı istiyorum , bak!
Bakiyorum…?
Ne görüyorsun?
Pamuk gibisin , yumuşacık, sanki üflersem uçacaksın, aslında zaten uçuyorsun, uçuyoruz, sahi nasıl oluyor?
İşte tamda bundan bahsediyorum , pamuk gibi gözüküyorum ama nerden baksan yüz fil ağırlayınca bir gülleyim. Sen ise neysen osun saf ve temiz, bir tek sen! Başkası değil, bir karınca bile değil, annen bile… dedi ve devam ettik gökyüzünde süzülmeye.
Bir sürü şey daha anlattı ancak doğanın muhteşemliğinden ve bir şekilde aklıma kazımaya çalışmaktan başka bir şey yapmak istemiyordum, o yüzden ne onu onaylayacak yanıtlar verdim ne de başka bir şey, fakat bir konuda haklıydı, göründüğü gibi olan varsa da olduğu gibi gözükmekten ödü kopan milyarlarca insan vardı ve hatta dediğine göre, altı milyar insan artı tüm doğa eşittir bendim.
Bir gün mutlaka ama mutlaka, o derme çatma, tek gözlü, benim için dünyanın en sıcak yuvası, kapısı bile olmayan evimizden bir şekilde çıkacak ve kendi sıcak yuvamı bulacak, yirtik pırtık pantolonumun, hırpani hırkamın, bana ait olan sadece bu ikisi vardı, yerine yenilerinin geleceğini, sürekli yalın ayak dolaşmak zorunda olmamın bir gün avantaja dönüşeceğini biliyordum ve hülyalarımda hep bu yeniliklerin bekçisi olurdum. Şimdi ise bir bulutun üzerinde, hemde uyanıkken, kelebeklerle bezenmiş salınan saçlarım, balık pullarıyla bileklerime kadar inen muazzam elbisem ve yine çıplak ama saf ayaklarımla ya sıcacık kumlardayım ya da şuan olduğu gibi doğanın semalarında süzülüyorum usulca…
Ben doğru kalan son insan, bu da benim yaşadığım rüyam, bana evrenden armağan.