İnsan olmak belki de doğduğumuz günden beri bir şekilde bulunduğumuz çevrede maruz kaldığımız bir söylem olarak kulağımıza dokunan, derin ve üstüne birçok fikir üretilmiş ve insanlığımızda görülen her insan dışı eylem için söylenmiş ‘insan ol’ lafının dilimize yerleşmesine sebep olan trajikomik bir kalıp. İnsanlar hala insan olmak için uğraşıyor. Yaşantılarımızla, eylemlerimizle, acılarımızla ve sevinçlerimizle insan olmanın eksilerini ve artılarını yaşıyoruz. Bazı anlar geliyor bir ağaç, uçan bir kuş, bir kelebek olmak istiyoruz. İnsanlığımızdan kurtulma, insan olma halinden uzaklaşma arzusu dolduruyor içimizi. İmgeler içinde kaybolup kafamızın içindeki türlü hikayelerde başrol oynuyoruz. Engin Geçtan’da işte burada bu somut gerçeklikte kendi hikayemizin başrolünde nelerle karşılaştığımızı, insan olma yolunda neler yapabildiğimizi, neler hissettiğimizi ve neler düşündüğümüzü kendi deneyimlerine ve bilgilerine dayanarak okuyucuya aktarıyor. Engin Geçtan’dan bahsedersek kendisi 2018 yılında aramızdan ayrılmış Türk psikiyatri profesörü, psikoterapist ve başarılı bir yazar. Özellikle analiz yeteneğinin çok güçlü olmasıyla birlikte bunu okuyucuya da çok açık ve başarılı bir şekilde aktarabiliyor. Bu kitabında ise çocukluğumuzdan başlayıp yetişkinliğimize kadar olası duygudurumlarımız ve hepimize azar azar tanıdık gelen birçok senaryo ile hepimizin içindeki insan yönlerini ortaya çıkarıyor. Öfke ve düşmanlık duygularımızın sebeplerinden değersizlik duygularımıza ve kaygılarımıza kadar birçok bilişsel hataları görmemizi sağlayarak genel bir öz farkındalık yaşatıyor. Bu noktada ekleyeceğim birkaç alıntı kitaba dair bir öngörüş oluşturmanızda fayda sağlayabilir.
“Değersizlik duyguları yaşayan biri için diğer insanlar ya kendinden üstündür ya da aşağı; eşiti yoktur. Bazı insanları küçümser, çünkü onlarda kendine benzeyen bazı özellikler görür ve bu insanları hoşlanmadığı benliğini kendisine yansıtan bir ayna gibi algılar. Ama bunun bilincinde olmadığı için onları kendisinden daha değersiz bulur. Aslında, başkalarını küçümseyen insan, kendisini de küçümseyen, dolayısıyla küçümsenmekten korkan biridir. Bir başkasının onu küçümsemesi, aslında kendisinin de kendisini küçümsemekte olduğu gerçeği ile yüzleşmesine neden olur.”
“Bir insanın kendi gerçeklerini algılayış biçiminde diğer insanların onun hakkında söyledikleri ve düşündüklerinin payı oldukça önemlidir. İşte bu nedenledir ki, insanlar yalnız kaldıklarında ya da dış dünyadan soyutlandıklarında, benliklerinin sınırlarını yitiriyormuşçasına bir duygu yaşayabilir ve öznel benlikleriyle nesnel dünyanın ayrımını yapmakta güçlük çekebilirler. Dolayısıyla, bir insanın kendi benliğini ne ölçüde diğer insanların görüşlerine göre değerlendirdiği, o insanın yalnız kaldığı zaman yaşayacağı korkunun oranını belirleyen en önemli etmenlerden biridir.”
Psikanalitik bir çerçevede aktarım sağlayarak birçok duygu ve düşüncemizin çocukluk yaşantılarımız, ebeveyn ilişkilerimiz ve yetişme tarzımız ile bağlantılandığı noktaları yalın ve anlaşılır bir dille semantik belleğimize aktarıyor. Kitabı okurken çocukluğumuzdan şimdimize doğru bir yolculuğa çıkıp kendimizi anlama ve anlamdırma noktasında birçok psikolojik analizle karşılaşacağımız, sindirerek okunması gereken faydalı bir kitap.
Keyifli okumalar…