Mutluyduk belki bugüne kadar
“insanlar ayrılmayı öğrenmeli”
Tiyatro çok hakim olduğum bir alan değil, ama yine de beni oldukça etkileyen bir oyunu paylaşmak istedim sizlerle.
Son zamanlarda akşamlarım boş kalmasın diye, rastgele sahnelerde adınını sanını duymadığım oyunlara gidiyorum. Bunu yapmanın bana beklemediğim pek çok getirisi oldu. Hem kendi tiyatro zevkimi anlamaya başladım (bir nevi kendimi tanımama y
ardımcı oldu.) hem bilmediğim pek çok senarist, yönetmen, oyuncu tanımış oldum. Yeni sahneler, yeni topluluklar keşfettim. Beni üzerinde çok düşünmediğim olayları sorgulamaya sürükledi.
“Mutluyduk belki bugüne kadar” Paolo Genovese’in yönettiği Perfetti Sconosciuti (Muhteşem Yabancılar) filminin tiyatroya uyarlaması aslında. Ben filmi seyretmedim, bunun üzerine konuşamayacağım ama filmi izlediyseniz konu hakkında az biraz fikriniz vardır. Beni oldukça etkileyen bu oyun, aslında biraz farkında olduğum ama kafamı çok da kurcalamak istemediğim bazı soruları gün yüzüne çıkardı. Biraz rahatsız oldum, fakat kesinlikle kötü bir rahatsız olma değildi bu. Hani bazen yeni bir şey öğrenirsiniz, bilmeseniz daha huzurlu yaşayabilirsiniz, aynı zamanda çok da merak edersiniz (10 yaşındayken illuminati, masonluk kavramlarını ilk duyduğunuz zamanki gibi) işte aynı öyle bir rahatsızlık, bir dürtü.
Dijitale olan bağımlılığımız ve bunun bizim mahremiyetimizi ne kadar etkilediği üzerine kurgulanmış bir senaryo bu. Cep telefonlarımız, bizi en yakınlarımızdan daha çok tanıyor. En mahrem bilgilerimize bile 2-3 dokunuşla ulaşabiliyoruz. Hepimizin sırları var, ve acaba her şey ortaya dökülse hala birbirimizi sevebilir miyiz? Hala güvenebilir miyiz? Bilmek ister miyiz en sevdiğimizin herkesten sakladıklarını? Yoksa bırakıp sevmeye devam etmek mi isteriz?
Açıkçası bu soruların cevabını veremiyorum kendime.
Oyunun sahne tasarımı da oldukça etkileyiciydi. Normal tiyatro salonlarında biz oyuna dışarıdan, adeta bir resim çerçevesinden(ya da bir ekrandan) bakıyoruz. Oyun ne kadar interaktif olsa da, yine de sahnede oynanan oyun ve gerçeklik kavramı tam örtüşmüyor insanın kafasında. “Mutluyduk belki bugüne kadar” oyununda herhangi bir sahne alanı yok. Sahne her yer. Salon var, koltuklar var oyuncuların oturduğu, ve çevresinde oturan biz seyirciler varız. Ama diyaloglar o kadar samimi ki, kendini arkadaş grubunla bir evin salonunda takılırken buluyorsun. Sanki sen de oyunun içindesin o anda. Onlar eğlenirken sen de eğleniyorsun. Dalga geçiyorlar sen gülüyorsun. Gerçekten o an ordasın, oyunun bir parçasısın, ve bunu hissediyorsun. Belki de bu yüzden bu kadar etkilemiştir, emin değilim.
Bu oyuna 3 kere gittim ve her gidişimde tekrar gidilir diyerek çıktım. Gülmekten yanaklarım ve karnım ağrıyordu çıktığımda. Aynı zamanda uyandırdığı farkındalığın garip ürpertisiyle tüylerim diken diken oluyordu.
Çok ilginç bir tecrübeydi benim için. Gidiniz, seyrediniz.
Çok güzel bir yazı olmuş, oldukça merak ettim. Haftaya gitmeye çalışacağım ✌🏼