Gri. Kulağa tek renk gibi geliyor aslında. Ama tek renkten fazlası, yok oluşun ve var oluşun rengi. Bunları siyah ve beyaz temsil ediyor. Peki benimki ne renk? Benimki koyu gri ve bu grim gittikçe siyaha dönüyor. Önceden içinde mavi de vardı. Ama mavi şuan ayaklarımın altında olan denizde. Mavi benden gitti bende maviye gidiyorum.
Ufuğu düşünün birde. Ufka kadar gördüğümüz mavilik geçmişimiz, ufuk bugünümüz, ufkun gerisinde kalan kısım ise bilmediğimiz geleceğimiz. Ama ben biliyorum. Benim geleceğim ölüm.
Peki ya ayın denizi aydınlattığı kısım? Aydınlık olan kısım en parlak dönemimiz iken, karanlık olan kısım çöküşümüz. Ve benim dünyamda aydınlık kısım yok. Çünkü benim ayımı elimden aldılar.
Siz hayatı bir nesneye benzetecek olsanız neye benzetirdiniz? Ben lambaya benzetirdim. Evet yanlış okumadınız, lambaya.
Geceleri yandığı zaman bizim gündüzümüzü temsil ediyor. Kapalı olduğunda da bizim gecemizi. Her lambanın da bir ömrü vardır. Biz insanlar gibi. Peki ya lamba patlarsa? İşte o da bizim intiharımız. Hani lamba en olmadık zamanda patlar ya, biz insanlarında bir anlık intihar etmesi de buydu işte.
Peki neden bunları anlatıyorum. Çünkü gitmeden acımı birilerine aktarmak ve yükümü hafifletmek istiyorum. Ölürken mutlu ölmek istiyorum. Ama olmuyor. Çünkü anlatacak kimsem yok. Siz bunları okurken ben çoktan ölmüş olacağım. Ve siz hiçbir şey yapamayacaksınız.
Dediğim gibi benim mavim benden gitti, ben de ona gidiyorum. Mavi olan grime gidiyorum. İsmimin yok oluşuna gidiyorum. Ben benim hayatımı elimden alanların mutlu olması için gidiyorum. Ben mutlu olamadım bari onlar olsun…
Sevgilerle Hayat.