15 yaşında yitirilen hasta bir anne ve baskıcı, dayakçı, sarhoş bir babanın sara hastası çocuğu; Dostoyevski. Yalnızca Rus edebiyatında kalmayıp dünya edebiyatına damga vurmuş bir yazar artık Dostoyevski. Yazdığı onlarca eser ve bu eserlerde hayata bakışı, kurduğu cümlelerle Rus edebiyatını dünya da bir yere çıkarmıştır hiç şüphesiz. Bu methiyeler bile bana az geliyor açıkçası. Çünkü Tolstoy’un bile hakkında “kalemini tanrı kullanıyor olmalı” dediği, Albert Camus’a “her okuduğumda yazdığım herşeyi yırtıp atmak istiyorum” dedirten bir yazar. Bir şeyi itiraf etmem gerekiyor bu nokta da Dostoyevski’yi anlatmak için bütün kitaplarını okumuş olmam bile yeterli gelmiyor.
Bazı kitaplarında kendi hayatından yola çıkıyor yazar bazılarında ise çevresinde yaşananlardan, bazısında da Budala’yı ithaf ettiği kız kardeşine dediği gibi ‘bunu yazmaktaki tek amacım iyi bir insan yaratmaktı’ diyerek yola çıkıyor. Yolun sonu ise her zaman bir üst noktaya çıkarmıştır kendisini. Ancak yaşadığı dönemde kitapları çok az satmış, hatta adı bile çok az duyulmuştur. Belki de böyle olması ve yoksulluk içinde yaşaması ölümsüz eserler bırakmasında yegane sebeplerinden olmuştur. Dönemin koşullarını göz önünde bulundurursak, gerek Çarlığın son zamanlarında yaşanan yoksulluk gerekse siyasi yasaklar nedeniyle baskı gören edebiyat yazarın yaşadığı dönemde gereken değeri görmemesine sebep olmuştur. Ama unutulmaması gereken eserlerinin büyüklüğüdür.
Dostoyevski’yi okumakta, anlamakta ayrı ayrı özveri isteyen işlerdir. Uzun cümleler, uzun betimlemeler ve bir süre insanın aklını karıştırdıktan sonra anlaşıldığında hayretler içerisinde bırakan tümleçlerle doludur kitapları. Rus edebiyatında genel bir başlangıç şöyledir; kitabın kahramanı sevgilisinden bir mesaj alır ve yardıma ihtiyacı olduğunu öğrenir, ona ulaşmak için sokağa çıkar ama o sırada araya giren olaylar kahramanın sevgilisine ulaşmasına engel olur. Ancak Dostoyevski’den de bu şekilde bahsetmek, onun Suç ve Ceza’sı için bir adam baltayla bir kadını öldürmüş vicdan azabı çekmiş demek gibidir. Ve bu okumak değildir benim nazarımda çünkü olay bu veya buna benzer olsa bile cümleleri öğütmeden, psikolojik betimlemeleri içselleştirmeden okumak (Dostoyevski için söylüyorum) o kitabı okumuş olmak için okumak yada okumamak anlamına gelir. Unutmamak gerekir ki dünya üzerinde insana en çok katkı sağlayacak, insanı en çok geliştirecek yazarlardan biridir Dostoyevski. Onun kitaplarından en yüksek keyfi, en yüksek faydayı alabilmek içinde okuma amacınızın yanı sıra okuma şeklinize bile dikkat etmeniz gerekebilir. Dostoyevski okuyun.