Bazı anlar, zamanlar vardır ya hani, böyle nefes alamazsınız daralır, bunalırsınız sanki içiniz dışınıza çıkacakmış gibi gelir. Ya da nefes alırsınız lakin aldığınız nefes ciğerlerinize batar hatta o an nefes almak zor gelir. Şöyle gözlerinizi kapatsanız tam da o an ihtiyacınız olan kişiye sarılsanız… Sanki her şey geçecek, yılların yılmışlığı, yorgunluğu bir anda kuş gibi uçuverecek. Fakat böyle hissettiğimiz çoğu an -hatta her an da denilebilir- gözlerimizi kapattığımız an karanlıktan ve bizi bir türlü terk etmeyen yalnızlığımızdan başka neyimiz kalıyor?
Bir şeyi yapmakla yapmamak, söylemekle söylememek arasında kaldığımız anlar vardır ya hani. o ikilemden bahsediyorum evet. Sanki söylesek her şey mahvolacak söylemesek pek çok şey yolunda gidecek gibi gelir. O ince çizgide içimizde bir yerlerde bir mahkeme kurulur. Sonunda hep yanacağımız ve pişmanlıklarla dolacağımız, keşkelere kalacağımız o mahkeme…
Yüreğimizde buruk bir acının hüküm sürdüğü o andan önce kurulan mahkemede aldığımız yanlış karar yüzünden yaşadıklarımızın ağır gelmesi hani…
Tanıdık değil mi bu duygu?
Eksik hissettiğimiz,
Yarım kaldığımızı ciğerlerimize kadar hissettiğimiz o günleri,
Etrafı sorgulayıp neden yaşıyorum sorusuna cevap aradığımız günleri,
Herhangi bir şarkının, her hangi bir nakaratında, parçasında takılı kaldığımız anları,
“Neden?” sorusuna pek çok cevap bulurken aslında hiç bir cevabımızın olmadığı o günleri,
Ve galiba birde şey “Dünya’da pek çok acı var. Annesini, babasını kaybeden; savaştan kaçıp kendine yeniden hayat kurmaya çalışan, dışarıda bu kışta evsiz kalanlar, bir hastalık yüzünden hayatı mahvolan insanlar varken ben kendimi fani dünyanın fani acılarına üzüyorum.” düşüncesi.
Burada kaç kişiye ulaşırım, kaç kişi bu yazıyı okur bilmiyorum. Sadece okuyanlar için;
Çivisi çıkmış şu dünyada, üzmeyin kendinizi. Dünya’ya bir kez geliyoruz ve sadece bir kez genç oluyoruz. Pek çok şeyi bir kere yaşıyoruz. Gerçekten bir kere aşık oluyoruz. Gerçekten bir kere acı içinde kıvranıyoruz. Hiç bir zaman biri diğeriyle aynı hissi yaşatmıyor. Ve biz bir kere genç olacaksak eğer; ağlamak üzülmek yerine bu yaşımızın tadını çıkarmalıyız. Delilik mi yapmak istiyorsunuz yapın! Seviyor musunuz? Gidin ve söyleyin… Yarın söylemeye fırsatınız olmayacak belki. Sarılın mesela. Şöyle içten, sıcacık.
Yarın olmayacak gibi yaşayın ama yarınınız var gibi ve yarını yaşayacak gibi de mutlu olun. Pişman olmayın asla, keşke yapmasaydım demeyin. Hayat bu… Yeri gelecek düşeceğiz, yeri gelecek çılgınlar gibi mutlu olup dans edeceğiz. Hata yaptıysak eğer bunun önce çözüm yollarına bakmalıyız eğer halledebiliyorsak hatamızı düzeltmeliyiz. İnsan aklı bu yarın unutur gider. Tüm sevinci, hüznü aklından birer birer siler. Lakin o akılda küçük mutluluklar kalmasın mı? Hani hatırlandığında yüzde bir tebessüm oluşturanlar.
Hayat bu çiçeğim. Hayat… Sen ağlama
Sen gül,
Sen buna layıksın.
Sen ağlamaya layık değilsin,
Sen canın yanarken iyiymiş gibi davranmaya layık değilsin.
Sen özelsin, sen bu dünyada teksin, senden bir tane var şu koskoca dünyada. Başkası yok senden ötürü!
Değer ver kendine çiçeğim. Sen buna layıksın.
Ve çiçeğim; sana hitap ederken çiçeğim diyorum. Kız ya da erkek olabilirsin ama sen bir çiçeksin benim için. Ve çiçekler özeldir yıldızlar gibi…
Sağlıcakla kal…