in

Soyut Bir Yazı

Gün vardiyasını geceye devrettiğinde, hayallerim yerini rüyalarımda bulduğunda, aynadaki yansımam bana çığlıklar feryat ettiğinde, kesik kesik hıçkırıklar bir duvardan diğerine çarparken bu boş hücremde, ruhum ağlardı. Kaburgalarım kanardı; özgür olduğunu zannedip, kanatlarını yırtarcasına göğe doğru çırpan ama her şekilde gökyüzüne tutsak bir kuş gibi. Kalbim göğsümden fırlardı, çatlatırdı kemiklerimi. Soğuk zemine damlardı geçmişim.

Geçmiş. 

Göğsüme hançer gibi saplanmış ve parçalarcasına çıkarmaya çalıştığım bir kurşundu. Kurşun gibi bir izdi. Ne bir yaraydı ne de başka bir şey. Sadece bir izdi. Ruhumda, bedenimde asla geçmeyecek olan bir leke. Çünkü bizler geçmişimizle yaşardık. Bu iz hep kanardı, kaburgamda, sol tarafımda geçmeyecek olan bu leke geleceğimin kapkara bir sayfasıydı. Benim beyaz sayfalarım şimdiden önceydi. O bembeyaz sayfalar kapkara yaşanmışlıklarla dolmuştu. Geleceğim ise geçmişimin tutsağıydı. Ben ise gride kalakalmıştım. Şimdideydim ve bu aracın merkezi şah damarımdı. Orada yeller eserdi, fırtınalar kopardı. Ruhum ise bu rüzgarın içinde amansızca süzülen bir uçurtmaydı. Bu uçurtmayı tutan geçmişimdi, bu rüzgar ise benim geleceğim. Ve ben uçurtmaydım, araftım. Kurtuluşum şah damarımda gizliydi. Çatlayan köprücüklerimdeki tümseğin üzerine akan o ruhum, şah damarımdan yol almış cehennem vadilerine gidiyordu . Benim kurtuluşum yoktu. Bu vadilerde sürüklenecektim. Ateş yakacaktı ensemi, şakaklarımdan süzülen sular bana gelen alevlere engel olamayacaktı. Ve başlamıştı.

Yanıyordum.

Kelimeleri gömmüştüm artık en derinime. Azaptı benimkisi. Bileklerimde hissettiğim zincirler, bedenimi değil benliğimi hapsediyordu. Oysa kirpiklerimin arasına kadar sakladığım kötü yaşanmışlıkların bıraktığı lekeler, bu yangının alev alev yok ettiği kirpiklerimin arasından kendini belli etmişti. Göğsümün tam solundaki lekeler daha da büyümüştü. Çünkü geçen her salise yeni izler yaratmıştı. 

Geçmişteydim. 

Şimdi de araftım. Alev alev yanıyordum. Okyanuslar, denizler, göller, nehirler… Bu cehennemden kurtuluşum yok olmaktı. Ama ben zaten yoktum. 

Bu bir kısır döngüydü. 

Lekeler.. Kara, kapkara lekeler, geçmeyecek izler… Saçlarımın dipleri yanıyor, kirpiklerim bir papatya misali teker teker dökülüyor. Fısıltılar başlıyor aynadaki yansımama baktıkça. Fısıltılar, bağırmalara dönüşüyor. Kesik kesik hıçkırıklar tekrardan başlıyor, kulaklarıma pençelerini hissettiriyor. Boğazımda yutkunamamamdan kalan acı bir tat, kan tadı! İzler. 

Kurşun gibi izler. 

Büyüyor, büyüyor, büyüyor… 

Gölgeler yerini kocaman bir lekeye bırakıyor. Kurşun saplanıyor bir hançer misali. Gözlerimden kanlar fışkırıyor. Soğuk zeminde ayaklarımı hissetmiyorum, bileklerim aşağı çekiliyor. Köprücüklerim kırılıyor ve şah damarım patlıyor. Aynadaki görüntüm kocaman bir leke! Kapkara, soyut. Ruhum ağlıyor, çığırıyor parçalanırcasına. Bu boş hücremde sessizlik, hıçkırıklarımda gizlenmişti. Araf, geçmişte kaldı. Yepyeni lekeler, geçmeyen izler başlayacak. Bu bir başlangıç. 

Sonumun başlangıcı.

Ne düşünüyorsun ?

1 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

Stan Lee ve Tüm Cameoları

Öylece Bekletti