Bir sigara daha?
-Pardon? Dalmışım.
-Evet dalmışsın, düşünmek zor tabi. Bir tane daha yak belki dumanla dağıtırsın hepsini.
-Dağılır mı dersin? Baksana fikir altı oldu buralar nefes alacak yer kalmadı.
– Doğru kalmadı…
Küçük bir kafe… Ben, O ve diğerleri… yer yok kıpırdayacak, nefes alacak bile boşluk yok… Ben varım, O var ve hariciler. Çok sesli susuyoruz ve çıt çıkarmadan konuşuyoruz. Kafe küçücük; tabureler, masalar, masalardaki tuzluklar her şey küçücük. Bir biz büyüğüz. Biz neden bu kadar büyüğüz? Bir kişi daha. “Boşver bunları…” Tavan çok yüksek. Yüksek tavanları hep sevmişimdir. Yüksek tavanın olduğu yerde upuzun pencereler olur. Büyüklüğümü küçülten yegane şeyler bu pencereler. Camdan bakmaya çalışıyorum ama dışarısı nasıl, göremiyorum. Çok karanlık, oysa biz gündüz mü geldik yoksa hava hep böyle miydi? Bir kişi daha… Bilmiyorum o yüzden bunu da boşver. Aa köşede plaklar var en sevdiklerim ama pikap yok. Plak varsa neden pikap olmaz ki? Ve bir kişi daha… “Çok kalabalık burası , keşke gitseler ya da ben gitsem.” diyorum biri daha ekleniyor. Dayanamıyor artık “Gitsene” diyor bana “Nereye?“diyorum. “Git sadece…” diyor ve gidiyorum.
Git- eylemini cümle sonuna eklemiş ve yürümeye başlamıştım. Gitmek sadece yürüyerek mi olurdu? Sanmıyorum. Otobüse de binebilirdim ama sorgulamayacağım, sadece yürüyeceğim. Yol bomboş bir ben varım, bir O var, bir de netleşmeyen karartılar. Sessizce yürüyoruz . Mutlak sessizlik mümkün müdür diye düşünüyorum. Neden bu kadar çok düşünüyorum? Düşündükçe kalabalıklaşıyorum, kalabalıklaştıkça da boğuluyorum. Niye kendi kendimi boğuyorum? “Çünkü ben varım.” diyor ve mutlak olamayan o sessizliği bozuyor. Milisaniye mertebesinde bir sonsuzlukta sadece ikimiz kalıyoruz. O‘na bakıyorum. Uzun zamandır bu denli net bakmamışım, farkına varıyorum. Turuncuya çalan saçlarına, gözlüklerine ve gözlüklerinin arkasına saklanan küçük gözlerine bakıyorum. “Sen gitme” diyorum ve karartıların arttığı yolda yürümeye devam ediyoruz. Ben, Ben ve tüm fikirler…