birazdan inceleyeceğimiz albüm, müzik tarihinin (kanımca) en iyi albümü. baştan söyleyeyim de sonra yazı ortasında kavga çıkmasın.
radiohead’i severim fakat ondan çok daha fazla sevdiğim müzisyenler, müzik toplulukları var. yine de bu durum “ok computer”ın tarihin en iyisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. neden mi? çünkü ben hiçbir albümde bu kadar kusursuz bir müzik tekniğine rastlamazken, hiçbir albümde böylesine birbirinden uzak duyguları bu kadar iyi harmanlayanını duymadım ve neredeyse hiçbir albümde bu kadar saçma ama başarılı bir söz yazımına şahit olmadım.
burada tebriklerin çoğunluğu zannedildiği gibi thom yorke’a değil, jonny greenwood abimize gitmekte. grubu bilmeyenler “ne diyor bu değişik?” diyor, onlar için durumu bir özetleyelim.
1986’da, ingiltere’nin oxfordshire bölgesinde kurulan bir alternarif-rock grubu radiohead. solist thom yorke (grubun kalbi), baş gitaristimiz ve grubun işlerindeki değişmeyen isim, birkaç satır tepede bahsi geçen jonny greenwood (grubun beyni), bas gitarist colin greenwood (grubun beyninin kardeşi), ritim gitarda ed o’brien bulunurken davulu ise phil selway öttürmekte.
grup 86’da kurulsa da yaptıkları ilk iş 1992 yılında müzik dünyasına düşmüş durumda. günümüzde hala birçok otorite tarafından alternatif-rock müziğinin bayrak taşıyanları arasında gösterilmekte.
lafı daha fazla evir çevir yapmadan albüme geçelim.
albümün kapısını çaldığımızda bizi bizleri “airbag” karşılıyor ve kendini tanıtıyor. nereden geldiğini de anlattıktan sonra sizi albümün (yine kanımca) en iyi şarkısıyla baş başa bırakıyor.
yani bunları yazmam için sanki gruptan para almışım gibi geliyor olabilir size fakat gerçekten samimi duygularımla yazıyorum.
“paranoid android”… bu şarkı alternatif-rock’ın bile en iyi parçalarından biri olabilir. tarif edilemez bir çekiciliği var. özellikle şarkıyı dinlediğinizde farkına varacağınız, sonlardaki o ruh hali değiştiren kısmı, bambaşka bir dünya. thom yorke güzel okumuş bu parçayı. önünde 3-5 defa şapka çıkarılmayı hakediyor.
şapkamızı çıkartıp, saygımızı belirttikten sonra bizleri “subterranean homesick alien” selamlıyor. yazı başında bahsettiğim başarılı sözlerin kanıtı olabilir bu parça. gitarın tonu oldukça tatlı ve huzurlu. çok iniş çıkış yok genellikle aynı çizgide ilerlemekte. tatmin olup sıradakine geçiyoruz.
bizlere merhaba diyen isim bu sefer “exit music”. bu şarkı madalyonun diğer yüzünü gösterirken, işleri biraz da karamsarlaştırıyor. yorumlanış ve sözler o bulutlu havayı çok net vermekte. hazır ortamı nemlendirmişken de hemen arkasındaki “let down” ile sağanak yağmur başlıyor.
dünyanın en karamsar şarkılarından biri olabilir bu let down. tripten tribe sokacak cinsten ve etkisi saatleri bulabiliyor, uyarayım. fazla anlatmak istemiyorum bu şarkıyı, yaşayarak deneyim edin.
“karma police” bu abilerimizin en popi bestelerinden. yoldan geçen herhangi radiohead bilen birine sorsanız %84 bilir. bilmiyorsa da öğrenmemesi ayıp diyerek tatlıya bağlanabilir. bu şarkının klibi çok enteresan. gerçi grubun her şeyi enteresan da bu klip bi ayrı garip benim için. thom yorke’un çirkin suratı da oldukça hoşluk katmış klibe, farklı bir konu başlığı altında değerlendirilebilir bu durum.
bu grubun her şeyi garip demiştim yukarıda. “fitter happier” bunun resmen sesli kanıtı. çok özel bir parça orası ayrı mevzu.
“electioneering”de de thom yorke yeteneklerini konuşturma alanı yaratmış kendine. tamamını sergilemese de imza hareketlerinden birkaçını duymak mümkün.
“climbing up the walls” bundan üç dört şarkı önceki let down ile hemen hemen aynı karamsarlıkta. sesin efektli olmasının da etkisi olduğunu düşündüğüm bu şarkıyı da anlatılmaz yaşanır listesinin tepelerine bir yere çakıyorum. şarkının sonlarına doğru olan çığlık yürek dağlıyor, denendi ve onaylandı.
“no surprises” bebek yüzlü katil edasıyla beliriyor karşımızda. bu şarkı da radiohead’in en bilinenlerinde kendine bir yer edinmiş bulunmakta. klibinden uzak durun gibi güzel bir tavsiye vererek sıradaki parçamıza geçelim.
şansa ihtiyacınız olacağı anlarda “lucky” yardımınıza koşacak ama ne tarafa şansınızı çevirir onun garantisini veremiyorum. ibre kötüye dönerse mesuliyet kabul etmemekteyim. çok özel bir radiohead parçasıdır kendileri. jonny’nin müzik zekası ortada.
turist olarak geldiğimiz ok computer turunu “the tourist” şarkısıyla, albüme yakışır şekilde noktalıyoruz. kapanış şarkısı son derece duygu dolu ve kusursuza yakın düzeyde. vokallerdeki çift seslilik dikkatli dinleyicileri sevindirecek cinsten.
on iki şarkılık bu sanat eserini, “ölmeden önce dinlemem gereken albümler” listenizin zirvesine yıldızlayın.
kişisel radiohead favorimin bu albümden olmadığını söyleyerek, gizemli havayı yarattıktan sonra sözlerime son noktayı koyayım.
keyifli dinlemeler.