Kendine özgü bir rengi, dokusu, kokusu olan bir şehir.
Safranbolu.
1975 yılından beri koruma altında olan bu şehre ismini veren çiçekse “Safran”.
Özellikle benim gibi fotoğraf çekmek gibi bir hobiye sahipseniz tarihi dokusuna bayılacağınız, mutlaka görmeniz gereken bir yer Safranbolu.
Homeros’un İlyada destanında bahsettiği Paflagonya bölgesinde olan Safranbolu’nun geçmişi M.Ö 3000 yıllarına kadar gidiyor.
Çarşının içinde yürüyüşünüze başladığız andan itibaren kendinizi bu tarihin içinde buluyorsunuz.
Bu evlerin hepsinin ayrı bir karaktere sahip olduğunu görüyorsunuz. Bizim artık büyük şehirlerde yaşadığımız kutu gibi evlerin aksine bu evler geniş ailelerin dört mevsim yaşayabileceği şekilde inşa edilmiş.
Meşe kömüründe yapılan kahvenin kokusunu içinize çekerek yürüdüğünüz bu yollarda tarihi bir yolculuğa çıkmış oluyorsunuz.
Merkezde ilerlerken şehrin büyülü dokusunu hissediyorsunuz tarihi evler, köprüler, camiler…
Çarşı içerisinde dolaşırken gözüme bazı binalar takılıyor, unutulmuş, neredeyse yıkılmaya bırakılmış. Umarım bu binalar da en kısa zaman da aslına uygun olarak tadilat görür.
Ancak Sanfranbolu sadece tarihi evleriyle değil doğal güzellikleriyle de insanı büyülüyor.
Havası, yeşili, kanyonları, tepeleri, mağarası…
Safranbolu’ya kadar gitmişken Kristal Teras’a da uğramayı unutmayın. Cam teras’a çıkarak eşsiz doğa manzarasının tadını çıkarabilir, biraz zorlayarak da yükseklik korkunuzu yenebilirsiniz.
Terasın keyfini çıkardıktan sonra isterseniz merdivenlerden kanyona inebilir, güzel bir doğa yürüşünün tadını çıkarabilirsiniz.
Türkiye’nin en uzun 5 mağarasından biri olan Bulak (Mencilis) Mağarası da burada. Oluşumu yaklaşık 3 milyon yıl önce başlayan bu mağara da görülmesi gereken yerlerden.
Fotoğrafların çekimi Canon AE-1 Program ile yapıldı. Kullandığım film ise Kodak Gold 200.
Analog çekimlerimi takip etmek isterseniz
instagram: meinanalog