İnsanın bir kitap bitirdiğinde veya harika bir film izlediğinde duyduğu erinçlik hissi ile baş başa kalışımın sonucunu paylaşmak istedim. Aslında tam kapsamına girmese de anlatacağım şey size şiirsel sinema. Yani soyut bir şiiri somut olarak göz önüne serme. Annihilation, Alex Garland’ın yazıp yönettiği 2018 yapımı bir bilim kurgu filmi. Şimdi muhtemelen bana denilecek ki bunun Edip Cansever ile ne alakası var ?
Alex Garland, hayatının bir yerinde Edip Cansever ile tanıştı mı ? Yerçekimli Karanfil’i hiç okudu mu? Bilemiyorum fakat benim düşünceme göre bu iki sanat eseri birbirine düşünce yapısı olarak kenetlenmiş durumda.Filmin konusu, uzaydan gelen bir cismin dünyanın bütün düzenini altüst ederek canlıların genetik kodlarını bozmasının sonucunda, bu cismi araştırması için bir grup bilim insanın başından geçen olayları anlatıyor. Film muhteşem bir görsel efekt ile süslenmiş ve altında derin bir felsefe barındırıyor. Bizim bu filmde ele alacağımız iki önemli unsur var birincisi hücre; ikincisi ise ışığın kırılması.Edebiyatımızda karanfil imgesi, İkinci Yeni şairlerinin Eski Türk Edebiyatındaki gül imgesini kabul etmeyip buna karşılık olarak karanfil imgesinin oluşturulması ile karanfilin; sevgili, aşk, özlem gibi imgelerde yer aldığı söyleniyor peki öyle değilse ve bize bambaşka bir şey anlatmak istendiyse Edip Cansever! Mesela hücre.
Sen o karanfile eğilimlisin; alıp sana veriyorum işte. Sen de bir başkasına veriyorsun, daha güzel O başkası yok mu, bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele.
Karanfili hücre olarak ele aldığımız zaman bu dizelerde anlatmak istediği tam olarak hücre bölünmesi, karanfil tek bir hücre ve bu karanfilin elden ele geçmesi ise hücrenin bölünmesi. Hiçbir genetik kodu bozulmadan bir güle, menekşeye, laleye dönüşmeden sadece karanfil olarak yoluna devam etmesi. Filmde ise bu hücre bölünmesi uzaydan gelen bir cisim sonucu bozuluyor ve tüm dünyanın bütün genetik kodu değişiyor. Cisim burada tam olarak ayırıcı işlem görevinde, beyaz ışık arasına bir ayırıcı yani prizma konulduğunda yedi rengi nasıl ortaya çıkarıyorsa cismin de tam olarak gerçekleştirdiği bu yani ışığın kırılması. Artık bembeyaz olan hücre çoğalırken içinde bir gökkuşağı barındırıyor. Yerçekimli Karanfilde bu durum şöyle dile getirilmiş;
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum; bu o değil
Bak nasıl; beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce
Artık çoğalan hücre farklı bir genetik kodla çoğalıyor. Beyaza keser gibi yedi renge ayrışıyor ve bütün dünya bu genetik kodda sessizce birleşiyor. Hepsinin içinde artık tek bir şey mevcut bir karanfil.
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Filmde insanlar normal bir şekilde hayatına devam ederken bir karanfil düşüyor içlerine, sonra bir bitkinin içinden farklı türlerde onlarca bitki çıkıyor, insanlar çiçek açıp ağaca dönüşüyor, hayvanlar insan gibi konuşup sesini duyurmaya çalışıyor, tıpkı bir ağacın tıkır tıkır işlemesi gibi. Filmde bilim insanları bu Yerçekimli Karanfili bulup onunla yüzleşmek istiyor ve buldukları şey ise yalnızca kendileri oluyor; yani bir karanfil. Yok Oluş (Annihilation) olarak dilimize çevrilen bu filmde Edip Cansever içi dünya dışı karanfil olan insan için şöyle başlıyor dizelerine;
Biliyor musun, az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var