Demedim ki sana geceme güneş ol diye hiç bir zaman!
Bir tek yıldız olmanı istedim tüm hayallerime ortak ol diye…
Ah sevgilim cürmün kadar yer yaktın da etrafı aydınlattığını sandın.
Şu kapkaranlık gecede ateş değil en fazla kibrit çöpü kadar yer aydınlattın.
Sönüşün de yanışın gibiydi. Bir anlık meseleyle, öfkeyle kül olup boşlukta yok oldun.
Ve bak;
Sensiz yaban ellerde kalmış gibiyim! Ne yapacağımı, nereye sığınacağımı bilmiyorum… Gecenin karanlığında seni aramaya çıkıyorum. Aradıkça daha da batıyorum gecenin kör kuyusuna.
Yine bulmuşuz akrepin 4ü gösterdiği zamanı, yine görmüş geçirmişiz baş ağrılı, sol yan sızılı saatleri, yeni bir güne daha bir yenisini eklediğimiz intihar düşünceleriyle merhaba demişiz.
Yine bi’ çare kalkacağız yataktan sonra kurulmuş ve üzerinden saatler geçmiş kahvaltı masasından bir şeyler yiyeceğiz zorla. Yine kavga gürültü eksik olmayacak. Gecenin ağır dertlerine bir de günün stresi eklenecek. Biraz daha zaman geçecek sonraaa hop yine intihar düşünceleri ardından hayatı, evreni, yaşamı sorgulayan sorularla baş başa kalınacak. Ve bu muhteşem günü sana kavuşacağımı, deniz kenarı ormanlık bir alana beraber sığınıp orada bir ömür yaşayıp mutlu olacağımızla sonlandıracağım.
Falan sevgilim bunların hepsi sana uydurma hikayem.
Asıl hikayem senli olduğu gibi sensiz de yaşayabileceğim yönünde!
Hayatımdaydın ve mutluydum. Seviyordun, seviyordum, seviyorduk ve tüm engeller bir gülümsemeyle bir öpüşle bir sarılmayla geçip gidiyordu.
Şimdi hayatımda yoksun. Evet biraz eksiğim ve özlüyorum. Fakat seni değil senle olan anılarımı, seni hatırlatan şeyleri.
Seni özleseydim eğer durmaz gelirdin.
Beni özleseydin, hala sevseydin, eskisi gibi gözlerime bakacağını düşünseydin, önceden sarıldığın gibi sarılacak olsaydın durmaz gelirdin.
Ve her canlının ölümü tadacağı gibi her duygu da ölümü tadıyor ve tarihin tozlu sayfalarını kendine mezar ediniyormuş.
Canın sağolsun sevgilim.
Ben seni, beni, bizi ve bize dair her şeyi tarihin tozlu mezarlarına gömdüm.
Şimdi bir de buna el-fatiha!