Dokun kalbime,
Sevinç çığlıklarıyla kovalarken pamuk şekerciyi
Küçük bir taşa çarpıp düşer gibi, dokun kalbime.
En sevdiğin sıkma meyve suyunu içmek için nasıl koştuysan okul koridorlarında…Öyle koş kalbime.
Bakma buğulu gözlerle gözlerime
İçini titretme küçük kalplerin; büyük vicdanların
Dokun kalbime çocuk, seni üzen beni de üzsün.
Dokun kalbime, göğe bakarken mavi olup uçurtmanı uçurduğun hevesle.
Dokun kalbime babasız geçen her bir gününde…
Kırık bir vazoya çiçek koyar gibi,
Yalnızken içinin kalabalıklaştığını duyar gibi.
Hasta bir kuşu kaybederken nasıl beneklerini tek tek ezberlediysem, senin gözlerindeki buğuyu da öyle ezberledim…
Öyleyse dokun kalbime, ezberle ritmini.
Sen büyük doktor; içimdeki çocuk !
Sen ürkütücü ses, nasıl dokunabilirim sesine, sen korku salarken beynime…
Sen gizemli adam, ne saklayabilirsin ki kalbinden, ben kalbinsem, sen kalbimdeysen….
Sen haşin rüzgar, nerelere esersin için yanarken?
Sen cesur insan, neden kaçarsın sorularımdan?
Niçin dalarsın nedenlerimin içine; bu kadar korkutuyorlarsa seni?
Etkisi ne denli büyük “mı” soru edatının ve belirsiz kimliğimin…
Neden mavisin bu kadar çok ve ne seni bu denli siyah yapan?
Sen dertlerimin içine gizlenen, yaramı saran, beni biçimlendiren…
Sen çok karışıksın çocuk…
Uzak dur benden…
Saklamaya devam et buğulu gözlerini, derinliğindeki gizemi ve acıyı.
Çünkü sen uzak kaldığın sürece içimdeki çocuksun.
Sen göremediğim yüz, dokunamadığım el, hissettiğim varlıksın.
Sen belki de yaşamıyorsun
Anne karnındayken içimde yaratmışım seni ve sen şimdi büyümüşsün.