Hayal ilacıdır ruhun. Kalbini, beynini, inancını, ümidini beslersin hayallerle. Bazen geleceğini şekillendirir, ileri götürür seni.
Peki ya hayallerle yaşamaktan yorulursan? Tekrar düşmemek için hayal kurmaktan korkar, vazgeçersen? Gözlerin hayallerinin kahramanını aramaktan yorulur, bıkarsa? Ruhunu hayal iyileştiremez, kalbini onaramazsa… İşte o zaman, onun zehri seni sarmış demektir. Amansız ruh hastalığına hoş geldin: aşkı değil ama onun yanılsamalarla dolu simülasyonunu yaşıyorsun…
Bu hastalığın belirtileri arasında en kuvvetlisi acıdan keyif almaktır. Aptallaşmak, mantığa ters davranmak, kalbini yormak, aklını kendi kendine çelmek, kendine düşman olmak, hayallerinde yaşamak-yaşatmak- ise diğer belirtileridir.
Simülasyonda yüksekten düşerek başlanır. Boşluğa çağrı vardır. Kanatların mumdandır. Göğe yaklaştıkça erir, yok olursun. Kanatlarını-sana ait olanı, masumiyetini- kaybedersin.
Yanılsama işte, bilirsin kanatların eriyeceğini, bilirsin her seferinde düşeceğini, bile bile gidersin; ellerinle süslersin sonunu…
Mantığa ters işte; bilirsin çok yüksek, düşeceksin. Korunmak yerine düşüşü güzelleştirirsin.
Ve bilirsin o aşk, pardon oyun-ıı simülasyon- tek kişilik. Çünkü kimse seninle düşmez ya da göğe çıkmaz. Aşk iki kişilik de olsa insan kendi için diğerini yarım bırakmaya meyillidir.
Ve bu oyun, tiyatro birbirini yarım bırakanların yazdıkları ile hatırlanır. Onların yeridir. Bencillerin rolü sonsuzken gönül verenlerin izi silinir. Sahne biter, yaz geçer, ruh yarım kalır…