in ,

Keşşaf

Bir yatak.
Ve belki de bir tavan.

Saat gece üçü beş geçiyordu.
Kafasını yastığa koymuş tavana bakarken hayalleri yeşeriyordu. Tavanda sarmaşıkların emaresini görebiliyordu. Geçmişe dair tüm hayalleri tavanda yeşerip dağılıyordu. İleride onu dağıtacak olayları tavanında görmek istemiyordu. Yatağında onun hayali silüeti ile tavana bakıp hayal kurmak istiyordu. Eğer onu yanında hissederse sarmaşıklar onu emarelerle boğmayacaktı. Birden sırtından bir ürperti geçti. Saat üç buçuğa doğru yol almıştı. Çalışma masasında duran telefonuna uzandı ve onu sakinleştirecek bir müzik açtı. Müzik odada yayılırken ona da bir rahatlama gelmişti. Evde yalnızdı ve tek arkadaşları, müzik ve tavandı. Yalnız kalmayı seviyordu ama ruhen yalnız kalmaktan korkuyordu. Belki de onun tek korkusuydu bu. Birden titredi. Yorganına sarıldı. Sanki ona sarılırmış gibi nazikçe sarıldı. Korkularını aklından def etmek istiyordu. Tavanına baktı. Emareler olduğu gibi duruyordu. İç sesi fısıldadı. “Korkularında emareler gibi her daim orada olacak.” İç sesini dinlemesi onu yalnız evde ve gecenin bu saatinde korkuttu. Yorganına ona sarılırmış gibi sarılmadı. Dişlerini sıkarken eş zamanlı olaraktan yorganını sıktı ve bir an önce sabah olmasını dört gözle bekledi.

Ne düşünüyorsun ?

0 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

Benim dünyam

Edip Cansever’e