Kalbim, içinde çürümüş ruhları besliyor adeta zehirli kanıyla. Tırnaklarını batırdığı etimin vücudumun derinlerine kadar çekildiğini hissediyorum. Aldığım nefes uzanmıyor burnuma, göğsümde sıkışıp kalıyor sanki amansızca. Gün geçtikçe hissizleşiyorum, etrafımda çalan hayat müziği ölümün ilahisi olarak geliyor kulağıma. Gerçeklerin gölgesinde uyuyakalıyorum, doğruya giden yolda ise kayıp. Koca ormanın içinde yalnız kalan hüzünlü bir şelale gibiyim, üzerime dökülen her damlada gürlüyorum; akıntının gittiği yöne doğru sürükleniyorum kaybolmuşçasına.
İçimde binlerce ölü taşıyorum; duygularımın, anılarımın, hislerimin ölüleri parlak gümüş kadehle önüme sunulmuş. Benden onları geri almamı istiyorlar, yapamıyorum. Karanlık adeta içine çekiyor beni, günah tohumlarıyla leş kokan kollarını boynuma doluyor. Gece yıldızları izlemek istiyorum. Nerede o eski göz kırpan yıldızlarım? Nerede kuyruklu yıldızım, geceyi utandıran ayım? Ben mi değiştim hayat mı değişti, kestiremiyorum.
Bir çan sesi geliyor uzaklardan, kısa ve gece kadar siyah saçıyla bir kadın cesedi görüyorum. Temiz bir kâğıt parçasını andıran beyaz mermerin üzerine uzanmış, saf ve masum bir kızın gelinliğini anımsatan bir elbise giymiş vücudunu saran. Yanına yaklaşıyorum, mermerin altından zemine kadar yayılan koyu kırmızı sıvı ilişiyor gözlerime. Kan, diyorum sessizce. Bileklerinden süzülen her damlada biraz daha ölüyorum, umutsuzca uzanan siyah saçlı kadının ben olduğunu fark etmem uzun zaman alıyor.
Gözlerimde biriken damlaların açlığına yenik düşüyorum, teker teker dökülüyorlar çenemden boynuma. Yüzleşmek istemiyorum, kana bulanmış cesede sırtımı dönüyorum korkakça. Aniden kendimi satranç tahtasında dikilirken buluyorum. Günahlarından arınmış beyaz, içindeki saflığı açığa çıkararak karanlığın karşısına geçiyor. Boş ifadeyle baktığı yerde sessiz gölgeleri avlamayı çıkmış siyahı görüyor. Tıpkı acımasız ruhu gibi, bedenini kırbaçlayan karanlığın kanatlarına tutunmuş, onu esir almalarına izin veriyor.
Beyaz, kazanma arzusuyla kararlı bir şekilde siyaha baktığında, siyahın çaresizliğin getirdiği nefretle başını öne eğdiğini görüyorum. Ben beyazı mı oynuyorum siyahı mı, karar veremiyorum. Çünkü oyunda ilk hamleyi her zaman beyaz yapar, bense siyaha dökülen beyazla karanlığı söndürüyorum.