“Rahatsız edici”
Sanırım bu film için en iyi tanımlardan biri olabilir.
Veya “Etkileyici”
Bir filmden bu kadar etkinlenmek nasıl mümkün olabilir? İzlemenizin üzerinden yıllar geçse bile belki de sizi de en çok etkisinde bırakmış filmlerden biri olabilir Requiem for a Dream veya Bir Rüya İçin Ağıt.
En beğendiğim, en sevdiğim filmlerden biri diyebilir miyim gerçekten emin değilim çünkü bu film bu kavramların biraz üzerinde kalıyor.
Ama filmi bir deneyim olarak ele alacaksak bana bunu en yaşatan filmlerden biriydi diyebilirim hiç çekinmeden.
“Uyuşturucu bağımlıları hakkında bir film yapmak hiç bir zaman ilgimi çekmedi” diyor filmin yönetmeni Darren Aronofsky. Kendisi zaten bize oradan bu filmin aslında uyuşturucu yerine “Bağımlılık” teması üzerine olduğunu vurguluyor.
Peki film ne üzerine sorusuna verdiği cevap daha da ilginç aslında “Farklı açılardan bakarsak bu bir canavar filmi. Bu yaratık görünmez ve kafalarında yaşıyor. Bağımlılık.”
Requiem for a Dream aslında 1978 yılında Hubert Selby Jr. tarafından yazılan bir kitap. Aronofsky de film okulunda okurken bu kitabı okuyup büyülendiğini aktarıyor.
Kitabı filme aktarmak istediği zaman da Selby tarafından desteklenmiş Aronofsky. Senaryoyu bitirmeye yakın da kitabın yazarı kendisinin yıllar önce yazdığı senaryo denemesini bulduğu zaman Aronofsky’nin senaryosuna olan benzerliğine hayret etmişler.
Zaten kitabın yazarı da senaryodan memnun kaldıysa söylenecek fazla bir söz kalacağını sanmıyorum.
Pi filmini çektikten sonra o gazla Bir Rüya için Ağıt’a başlayan Aronofsky için işler hiç düşündüğü gibi kolay da olmamış. Senaryoyu okuyan yapım şirketleri pek de memnun değillermiş bu trajik senaryonun içeriğinden.
Requiem for a Dream bize birbiriyle bağlı 4 farklı insanın hayatını, yıkımını anlatıyor. Jared Leto ve Jennifer Connelly bir çifti oynuyor. Harry ve Marion birbirine çok yakın ve aynı anda birbirine zıt olan iki karakterler.
Marion: Seni seviyorum, Harry. Beni bir insanmışım gibi hissettiriyorsun. Sanki ben, benim. Ve güzelim.
Harry: Sen güzelsin. Dünyadaki en güzel kadın sensin. Sen benim hayalimsin.
Harry para için annesinin televizyonunu -annesi artık televizyonu zincirlese dahi- çalan ve satmaya götüren bir bağımlı. Aslında çok naif bir karaktere sahip olan Harry’nin eline para geçtiğinde düşündüğü şeyler annesine yeni bir televizyon almak ve sevgilisi için bir mağaza açmak.
Marion ise kıyafet tasarımcısı olmak isteyen, ailesi tarafından zorla terapiye gönderilen bir karakter. Ailesi filmde hiç gösterilmese de ailesiyle pek yakın bir bağı olmayan, para üzerine kurulmuş bir ilişkiye sahip.
Harry ve Marion uyuşturucu dışında ortak bir bağımlılık daha paylaşıyorlar. Birbirlerine bağımlılar .
Tyrone Love karakterine de Shawn Wayans can veriyor. Hayattan istek ve beklentileri diğerlerine nazaran çok da yüksek olmayan samimi ve duygusal biri olarak karşımıza çıkıyor. Filmde yatağında bir kadınlayken kurduğu bir cümleden de çıkartabiliriz bunu , “Ben kimseyi korkutmak istemiyorum. Hayattan tek isteğim biraz huzur ve mutluluk. Hepsi bu.”.
Ve Sara Goldfarb filmde bana göre en ilginç karakter olabilir. Harry’nin annesi olan Sara, oğlu televizyonu her sattığında satıcıdan geri alıyor. Tamamen monoton bir hayat yaşayan Sara’nın hayatı aldığı bir haberle değişiyor. Her gün izlediği televizyon programından bir davet! O yaşadığı sıkıcı rutinden kurtulup, aslında biraz dikkat çekecek olması ona müthiş bir haz veriyor. Ayrıca sadece bu haber bile onun arkadaşları arasındaki popülaritesini artırıyor. Ama bir sorun var o da kırmızı elbisesinin ona artık olmuyor oluşu.
Film tamamen bu dört karakter üzerinden ilerliyor. Bu karakterlerin duygu ve hislerini o muhteşem müzikleriyle bize etkileyici bir şekilde hep veriyor yönetmen.
Ve biz sadece bu duygulara yoğunlaşırken olanları ve olacakları karakterlerle birlikte yaşıyoruz hep.