Bazen düşünüyorum da, şu dünya ne garip bir yer. Siyahlar ve beyazlar aynı ortamda. Hiçbir şeyden haberi olmayan grilerde.
Mesela hayvan avcıları da, hayvanları koruyan dernek kurucuları da burada yaşıyor, hiçbir şeyi bilmeyen hayvanlarda.
Mesela sen ve ben aynı yerdeyiz. Belki aynı bölgede, aynı şehirde, aynı mahallede… Ama habersiziz bundan, ne ben seni tanıyorum; ne sen beni. Sen beyazsın belki, bilmiyorum. Bu durumda bende siyah oluyorum.
Siyahın her tonu toplanmış bende, kalbimde, beynimde. Kimi zaman bir siyahı alıp öldürüyorum benliğimi, kimi zaman uçurumdan son anda kurtarıyorum kendimi. Hep siyahta yaşıyorum, ama herkese renkli gözüken yine ben oluyorum.
Kendimi ben mi siyahlaştırdım, bilmiyorum. Bir yardım istiyorum senden, bir damla beyazına ihtiyacım var. Verir misin, diye soruyorum. Veriyorsun, bana ilk defa yardım ediyorsun.
Renklerimiz karışıyor birbirine. Siyahım beyazına, beyazım siyahına. İçler dışlar diyebiliriz belki bu duruma Bir oluyoruz, birbirimize ait oluyoruz. Ama en büyük hatayı o an yaptığımızı ikimizde bilmiyoruz.
Griye döndüğümüz an fark ediyoruz her şeyi, çok geç olduğunu çok geç anlıyoruz.
Bir balık gibiyiz, yemi görür görmez hemen oltaya atlıyoruz. Bir an ölüyoruz, balıkçı bizi su dolu kovaya koyduğunda yaşamaya devam ediyoruz.
Ve bir bıçak darbesiyle yaşamımızı yitiriyoruz. Tekrar siyah oluyoruz. Ama bizi öldürenlere sanki hiçbir şey olmamış gibi tekrar renkli yüzümüzü yansıtıyoruz.
İyilikleri biz yapıyoruz.
Biz affediyor,
Biz kırılıyoruz.
Ama kaybeden de hep biz oluyoruz.