in ,

Yırtık Takvim

Şimdi, olmayan vuslatın ayrılık zamanı, yelkovan ve akrep daha hızlı koşar. Takvimde yapraklar daha çabuk eksilir. Ayrılık kuşu hiç şaşırmaz vaktini…

Eylül sessizliği vurur ağaçları, dallarında kurur kırmızı güller. O bahçelerde solgun çiçekler, papatyalar fal bakamaz dökülmüşken tüm yaprakları zaten papatyalara da kırgınım, ne zaman sorsam “sevmiyor” diye söyleniyor. Ne zaman yanıltacaksın bu papatyaları yoksa bir ömür haklı mı çıkacaklar?

Gölgenin düşmediği, kaldırımların, yolların, sokakların adımlarınla tanışmadığı diyarlara düştü yolum. İki derin nefes kadar saklı kokun ciğerlerimde…

Şimdilerde köhne, şimdiler terk edilmiş gibi o durak ancak eylül güzünde her sabah tüm ihtişamınla durakta olacaksın. O durak her sabah iki derin nefes kadar içine çekecek kokunu benim yerime oysa sen yine kara tren misali bir otobüse binip gidecek arkana bile bakmayacaksın…

Hiç aklının kıyılarına vurur mu siluetim? Şuracıkta sana attığım kaçamak bakışlar düşer mi gönlüne, gözlerin, o gözlerin beni arar mı? Bir gün yine gelir misin ben öylece dururken “öyle bir geliş ki sanki bana geliyorsun” sahi bir gün yine öyle gelir misin yoksa gerçekten bana gelir misin?

Kader ağlarını birbirimize örmeyi başarabilir mi? İki derin nefes kadar kokunu bahşeden hayat, gözlerime gözlerini, ellerime ellerini, yüreğime yüreğini bir ömürlük sunar mı yoksa bambaşka diyarlarda başka hayatlara mı bağlar ömrümüzü…

Ah haziranın beşi nasıl da çiçekler açmıştı kokunla boğduğumda ciğerlerimi şimdi geriye kuru kırmızı güller, solgun çiçekler kaldı…

Ne düşünüyorsun ?

0 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

Güzel Bir Teslimiyet; Nasip

Şehrim