Huysuz bi işkencenin eşiğine bürünmüş bi haydut ilişir eteklerine. Kırışmış bi asfaltın büküklüğüne sığışır tüm hatırlar.
Birdenbire , masalların sonunda mutsuzluk mizacı gibi bürünür sırlar papuçlarının sinesine. Sarıldıkça bağcıklar , kuytularından inlemee itilir yansımalar.
Gece kör karanlık avizenin perçeminde uykuluğunu gidermekte.
Korkuyor.
Bulutlar inlemekte güzün uğultusunda.
“Pervazına ilişen her hasret tohumu , bahse düşer bahar yıllarını.
Unutmalısın çocuk. ” der adam.
Soytarının sıfatsızlığına çürümüş bi palet dolusu zamansızlık … Peki bunların sorgusu kime ? Düşüncesizlik etmek kaba bi yolsuzluk esiri. Her ay , güneşin hizasında kilitlendiği an çanlar işliyor küpelerine. Asırlardır bilinmezlik sökülüyor yakalarından. Bileklerine sinmiş katran karası mavilik… Hıçkırıklar eşliğinde kursağında debelenir.
Ne yokluk , ne yoksunluk.
”
Koyu bulanık bi yaşam sıyırmış mutluluklarından.
Çehresi darmadağın bi çocukluk…