Sanki aklım bir bakır tepsi ve kırk bakırcı aynı anda dövüyordu. Hayallerimi düşünüyordum, geleceğimi,kaygılarımı… Sonra ben ne için vardım diye düşünüp asıl beyin yakan noktaya geliyordum. Ne için yazıyordum? Anlaşılmıyordum. yazarsam ben kendimi anlardım en azından. İnsanoğlunun kafasında soru bitmez tabii bu defa ‘ne için yazıyorum, ne yazıyorum?’ soruları başladı. yazdıkça mutluydum ama hala eksik bir şeyler vardı. Tanpınar’ın sözü geldi aklıma “insanoğlu tam sevinemez, bu onun için imkansızdır. Düşünce vardır, küçük hesaplar vardır. Bilhassa korku vardır.” Evet kötü yazmaktan korkuyordum eksik olan buydu. Ben Sabahattin Ali, Tanpınar olmak istiyordum. Amacımı anlıyordum şimdi. Amacı olmayan insan bir yanılgıydı zaten. Ama kelimeler düşüncelerim için yetersizdi kelimelerden daha büyük düşünüyordum. Bir sözcük beni anlar elbet dedim ve günlerce sözlük okudum. her sözcük benden bir şey taşıyordu ama beni tam olarak karşılamıyordu. Kendimi arayıp bulamazken kırk bakırcı tekrar dövmeye başladı.
in Denemeler
Kırk Bakırcı
