Ne kadar ölebilir bir insan? Ne kadar öldürebilir? Ölümün boşluğu, yok olmanın hissizliğine ne kadar dayanabilirsin?
Öldürmenin pişmanlığına, gözlerindeki sonuk ışığa, yok etmenin kontrol edilemez gücüyle ne kadar başaçıkabilirsin?
Gövdemin, bu vucdun tüm perdeleri kapalı. Burası soğuk! hayaller ve duygular renksiz içerisi herzaman ki gibi karanlık…
Özgürlük zannedip büyümek istedim,büyüdüm. Yok ettim, öldürdüm içimdeki çoçuğu!
Duygularımla ağırlaştırlımış muhabbet hapsi yaşıyorum. Kendimi, kendime hapsettim.
Sevmediğin biriyle evlendin!
Sevmediğin bir yerde çalıştın! sen de büyüdün! bunuda biliyorum. Suçlu olan bu gövdeye dayanamayan ruhunu da kaybettin! Oldürdün öldürdün, öldürdün durmadan farketmeden devam ettin
Sevmediğim yanmıla beraberim! İçimdeki enkazın altından tek sağ çıkan oydu. İçimde ki soğuğa dayanabilen, renksizlikten güç alan bir o! “O” diyorum benden bir parça ama benden bir haber, benden daha güçlü, benden daha büyük ve küçük o benim ama bir o kadar da değilim. İşte o karsızlık ve boşluğun simgesi, çığlımın notası gibi! Karanlıktan üzüntüden,kötülükten çürümeye bırakılmış bir ben! açmadığım perdemin cezası!
sarmadığım yaralarımın sızısı o. Benim acı kesem dolmasına rağmen tepiştirdiğim bir ben…
“Elindeki siyah kaleme rağmen gökküşağı çizmeye!”
İnsan olduğunu unutup uçmaya çalışıyorsun!
Mutsuz olmana rağmen mutluyum diyorsun.
Hayatın anlamını armaya çalışan gerçekliğin peşinden giden sen sadece kan pompalayan kalbe çok anlamlar yüklüyorsun
Sen yalan da yaşıyorsun!
Çizmedikçe gökkuşağını, uçamadıkça gökyüzünde, zorla güldükçe, ölüyorsun,öluyorsun,öluyorsun!
Acıya dayamayan bu gövdenin içindeki ruh kaçıp giydiyor
Ya süça yada acıya dayanamadığından uçup gidiyor bu ruh ölümün ve öldürdüklerinle beraber.
ERCAN AKINAY
KAPALI PERDE
Ne kadar ölebilir bir insan? Ne kadar öldürebilir? Ölümün boşluğu, yok olmanın hissizliğine ne kadar dayanabilirsin?
Öldürmenin pişmanlığına, gözlerindeki sonuk ışığa, yok etmenin kontrol edilemez gücüyle ne kadar başaçıkabilirsin?
Gövdemin, bu vucdun tüm perdeleri kapalı. Burası soğuk! hayaller ve duygular renksiz içerisi herzaman ki gibi karanlık…
Özgürlük zannedip büyümek istedim,büyüdüm. Yok ettim, öldürdüm içimdeki çoçuğu!
Duygularımla ağırlaştırlımış muhabbet hapsi yaşıyorum. Kendimi, kendime hapsettim.
Sevmediğin biriyle evlendin!
Sevmediğin bir yerde çalıştın! sen de büyüdün! bunuda biliyorum. Suçlu olan bu gövdeye dayanamayan ruhunu da kaybettin! Oldürdün öldürdün, öldürdün durmadan farketmeden devam ettin
Sevmediğim yanmıla beraberim! İçimdeki enkazın altından tek sağ çıkan oydu. İçimde ki soğuğa dayanabilen, renksizlikten güç alan bir o! “O” diyorum benden bir parça ama benden bir haber, benden daha güçlü, benden daha büyük ve küçük o benim ama bir o kadar da değilim. İşte o karsızlık ve boşluğun simgesi, çığlımın notası gibi! Karanlıktan üzüntüden,kötülükten çürümeye bırakılmış bir ben! açmadığım perdemin cezası!
sarmadığım yaralarımın sızısı o. Benim acı kesem dolmasına rağmen tepiştirdiğim bir ben…
“Elindeki siyah kaleme rağmen gökküşağı çizmeye!”
İnsan olduğunu unutup uçmaya çalışıyorsun!
Mutsuz olmana rağmen mutluyum diyorsun.
Hayatın anlamını armaya çalışan gerçekliğin peşinden giden sen sadece kan pompalayan kalbe çok anlamlar yüklüyorsun
Sen yalan da yaşıyorsun!
Çizmedikçe gökkuşağını, uçamadıkça gökyüzünde, zorla güldükçe, ölüyorsun,öluyorsun,öluyorsun!
Acıya dayamayan bu gövdenin içindeki ruh kaçıp giydiyor
Ya süça yada acıya dayanamadığından uçup gidiyor bu ruh ölümün ve öldürdüklerinle beraber.
ERCAN AKINAY