in ,

Kendimce

Kendimle ilgili güzel düşüncelerim yoktur bilirsin…Belki ümitkar bir kalp besleyebilseydim, mutlu sonlara bu kadar hasret etmezdim…Kendimle ilgili çokça hoş düşüncelerim olurdu bilakis kendimden çok insanlara güvenirdim. Hep derim ya ben duygusallığı sevmiyorum. Çünkü duygusallık zayıf insanların en iyi silahı, güçlü insanların ise en hassas yönüdür diye… Ama benim güçlü yanım da zayıf yanım da insanlığımdır.

Hayatım boyunca susmadım, içime kapandığım kısa zamanlarda bile hep bağırdım, haykırdım, gırtlağımı yırttım gerektiği zaman ama hiç susmadım. Aksine konuştum: Yaşamak istediğim hayatı konuştum- yıllarca dostuma sessizce, düşmanıma haykırarak belki… Ama hiçbir şeyi içimde tutmadım. Bilakis görüyorum ki hala ilk bağırdığım yerdeyim. Belkide susan insanların hayali daha çabuk gerçekleşiyordur kim bilir…Lakin, sussan da konuşsan da peşinden gitmedikçe yetişemezsin hayallerine…

Hani bir yere yetişmeye çalışırken yolda kalırsın, araban bozulur ya ıssızda… İşte önce o arabanın bozulduğu yeri bulmak gerekiyor…Yol çok, o yola benzer çok yol var tabii… Ama o yolları güzel yapan insanlar neredeler? Belkide o yol hayat ve yolun kenarındakiler de kaderimiz bu dünya denen oluşumda. Bunu kavrayabilmek önemli… Ha bir de yola ne için çıktığımız sorusu var? Herkes bir amaç için gelir dünyaya… Amaçlar, yol, yöntem farklı, yolun çıktığı durak ile köyü aynı değil elbet…

Kendimle ilgili çok hoş düşüncelerim yoktur lakin yolların çıktığı yeri hep kafamda canlandırır sonra da yolun sonu kafamdaki gibi karşılar beni… Bazen içten, bazen soğuk, bazen ılık… Ama hep geleceğimi tahmin ederek çıkarım o yola… Yanılgıları köprü yaparak, kimi zaman samimiyetsizliklere yol vererek, kimi zaman beton dökerek üzerlerine, kimilerini ise tekrar inşa ederek… Ama hep kendimden vererek, eksilterek kendimi…

Kendimle ilgili güzel yorumlara kapalıyım bilirsin lakin ben hep eksilerek çoğaldım…Çoğaldıkça da eksiliyorum bu yolda…Bir bereket üzerine kurulmuşum sanki; çok geçit var ama tümseklerle dolu ve ben hiç düşmüyorum…Bunun sevinci ve arayışımın umutsuzluğu içinde debelenerek hayatıma devam ediyorum; kimine yoluma bir daha çıkma, kimine yolun açık olsun diyerek dua niteliğinde…

Gerçek şu ki, kendimi pek sevmem lakin kalbimin gıybetini hiç duymadım ben; beynim zan altında olsa dahi…Samimiyetinden kuşku duyduğum insan müsveddeleri inancımı zorlasalar bile ben yarımyamalak inanıyorum, farkındayım ve anlıyorum…

Bilirsin iltifatlardan uzak kalmaya çalışırım lakin… Ben en büyük övgü tuzağını yırttım; kalbimde sevgiyle- dilimde küfürle…Zıt karakterli duygulara bürünüp yıkmadım kimsenin umut yuvasını 24 saat içinde…

Bilirsin ya, ben hiç haz etmem kendimden,öyle ki iğrendim insanların kimliklerinden çok yaşantılarını gördükçe, hayattan… Yaşantılarında yer aldıkça vuruldum hep de özümsemedim kendimi kimliğimle, indirgedim geçmişimi geleceğime lakin en pis sayfamın bile tertemiz olduğu kanısına vardım bu hayat illetinde…Özdeşleştim kendimle böylece ve kendimi buldum özümde.

Okuyorsun ya hani konuştukça bile içimde susup yer eden bu satırları…Kendimle ilgili güzel bahislerde bulunmam lakin ben konuştukça güçlenen; sustukça güzelleşen biriyim: Öyleyse güç kurtarsın evreni çünkü güzelliğin başı belada dünyayla! Öyleyse hep konuşalım, dünya da susarak güzelleşsin çünkü bilirsin kendimle bir alıp veremediğim var ve dünya halletsin bunu… Böylece kendim barışsın kendisiyle.

Ne düşünüyorsun ?

0 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

Suç kimin?

Sükutun Sesi