in

Audioslave (2002)

2001’de los angeles’dan çıkma bir grup olan “audioslave”, rock dünyasının kağıt üstünde en iyi kadrolarından birine sahip olabilirdi. bunu sağlayan en büyük unsur ise tarihin en iyi vokalistlerinden biri olan chris cornell’in grubun önderi olmasıydı. tom morello gibi şahane bir gitaristleri olması da, benim bu kuramımı destekler nitelikteydi.

ben cornell’i uzun uzadıya anlatmaya kalkarım ama hem çok uzar, hem de konudan saparız. o yüzden her zamanki gibi kısaca tanıtayım. (kısaca tanıtmaya çalışayım.)

20 temmuz 1964, seattle doğumlu olan cornell, komşusunun bodrumunda bulmuş bulunduğu “the beatles” plaklarını cepleyerek, müzikle olan ilk temasını gerçekleştirmişti.

ergenliğinin başında bazı uyuşturucu problemleriyle mücadele eden chris, bu sıkıntısından müzik sayesinde kurtuldu. amatör bir cover grubuyla çalarken, 1984 yılında “soundgarden” adındaki kendi grubunu kurdu.

bu ekiple uzun yıllar çok büyük işlere imza attı ve kendini insanlığa kanıtladı. birtakım sorunlardan ötürü, 97’de dağılan grubun ardından cornell, bu grubu kurarak, çok hayırlı bir iş yaptı. (bizim için yani.)

18 mayıs 2017’de, konakladığı otel odasında kendini asarak intihar eden chris cornell, tüm müzik piyasasını derin bir üzüntüye boğdu.

derin solcu “rage against the machine” grubunun gitaristi tom morello, 30 mayıs 1964, new york doğumlu. kendine has teknikleriyle ve aykırı görüşleriyle son derece ün kazanmış bu ağabeyimiz, grubun en önemli ikinci silahıydı.

“kendine has tekniği” dediğim olay: gitardan, dj’lerin diskleri çevirerek vıcık vıcık verdiği “scracth” ismiyle bilinen o sesi verebilme gibi bir yeteneği var, şarkıları dinlerken duyacaksınız zaten.

grubun diğer üyeleri de bu bahsettiğim, komünizm ve sosyalizm görüşlerini benimseyen ve yaptıkları müzik üzerinden topluma mesaj vermeye çalışan “rage against the machine”in bass gitaristi ve bateristi.

bateride hızlı ritimlerin asi çocuğu brad wilk, bass gitarda da ölümcül tonların bağrı yanık oğlanı tim commerford bulunmakta(idi).

bu arkadaşlar maalesef 2007 yılında dağıldı. chris cornell yoluna solo devam etmek isteyince, diğer kardeşlere laf düşmedi ve onlar da eski projeleri “ratm”e geri döndü.

inceleyeceğimiz albüm, grupla aynı ismi taşıyan ve grubun çıkış albümü olan “audioslave”.

yani herhalde albüm ilk diye, isim konusunda pek zorlamamışlar veya “adı önemli değil, yaptığımız işe bakın!” mesajı verilmek istenmiş olabilir.

albümün türü genellikle hard rock, azıcıkta grunge. (eski gruplardan kalma bir alışkanlık olsa gerek.) grubun diğer işlerindeki türler de hemen hemen bunlar olsa da, bazı farklı tonlar duymakta mümkün.

parçaların çoğu ayağa kaldıran, isyan ettiren, gaza getiren, insanın enerjisini ortaya çıkaran cinsten.

albümün açılış parçası “cochise”. başta bu şarkıyı single olarak ve “play loud” (gürültülü dinleyin.) sloganıyla yayınlayarak nabızları ölçen grup, ilk albümlerine de koymak gibi ince bir harekette bulunmuş. tam o dediğim türden gaz bir şarkı, düz duvara tırmandırtır. o derece.

“show me how to live” bu albümün ikinci şarkısı ve grubun en popüler parçalarından biri. yürek hızlandırıyor, istemsizce kafanızı sallandırıyor, (headbang) içinizdeki ateşi fışkırtıyor bu şarkı.

“gasoline” ve “what you are” ile ivmeyi koruyan albüm, beşinci sıradaki “like a stone”a gelince kafaları karıştırıyor. bütün gidişatı altüst eden, duygu karmaşası yaratan, tam böyle artık camdan atlamaya hazır hale gelmişken durdurup ağlatmaya başlayan bir şarkı bu, dumur ediyor adamı, sözleriyle tokatlıyor, parçalıyor, yakıyor, yıkıyor. bir rivayete göre bu şarkı “alice in chains” grubunun solisti “layne staley”e atfen yazılmış. sözler de böyle düşününce birazcık daha can acıtmıyor değil.

bu şarkının demo versiyonunu da birtakım video yükleme sitelerinden bulup dinleyin, albüm versiyonundan daha iyi olduğunu söyleyen bir sürü insan var, kararı siz verin ama şarkı her haliyle dinleyenini dumur ediyor.

fazla kaldım bu şarkıda geçeyim.

“shadow on the sun”a sıra geldiğinde, cornell resmen gövde gösterisi yaparcasına, “buradayım, ölmedim” dercesine bağırıyor. doktorların “ses tellerine çok yükleniyorsun, sesini kaybedeceksin.” demesine aldırmaksızın yırtınan chris baba, doktorları dinlemenin bazen doğru olmayabileceğini kanıtlıyor adeta.

şaka gibidir ki bunun ardından ikinci tokat parçası olan “i am the highway” geliyor. bu şarkının sözlerini normal bir aklın yazmış olması imkansız. çok özel sözlere sahip bu parça. hayatımda dinlemiş bulunduğum en güzel sözlü 3-4 şarkıdan biri bile olabilir.

hızımızı tekrar arttırıyoruz ve başlardaki tempo kadar uçuyoruz. “exploder” o ölü toprağını atıyor üstünüzden ve enerji patlamasından tekrar cama doğru yürütüyor.

yine üç-dört şarkının ardından, son derece yumuşak bir şarkı bizi karşılıyor. fakat ne adamı gömecek cinsten, ne de uçuracak tipte.

“getaway car”. tam adı gibi, arabayla kaçamak yaparken çalmak için birebir. sözleri olsun, gitarın tonu olsun, chris cornell’in o anne eli değmiş gibi sesi olsun cidden gökyüzünde süzülmenizi sağlıyor. tom morello’nun bu şarkıya yazdığı birkaç saniyelik solosu da, fazla güzeldir. az sürede çok şey anlatır.

her iki yanına da göz kırpar vaziyette albümü bitirecek olan şarkı “the last remaining light”. ne çok hızlı ne de içinize oturuyor. eh demek ki bu adamların da bir ortası varmış, yapabiliyorlarmış.

bu grupta chris cornell yerine başka iyi bir vokal olsaydı şimdiki yerlerinde olabilirler miydi? merak konusu olan audioslave’in, audioslave albümünü camlardan uzak şekilde dinlemenizi tavsiye ediyorum.

keyifli dinlemeler.

Ne düşünüyorsun ?

1 puan
Artı oy Eksi oy

Bir cevap yazın

Günbatımı

Sevme Üzerine