Bazen otururum bir bankta düşünürüm. Bazen de neyi düşündüğümü bile bilmem, anlamam. Hatta biliyor musunuz bazen de hiçbir şey düşünmeden o bankta oturup insanları izlerim. İnsanların sevgilisiyle, arkadaşıyla ya da herhangi biriyle gelip oturduğu, hatta bağcıklarını falan bağlamak için ayak koyduğu o bank bana hayatımı kazandırdı diyebilirim. Bencilliğin aslında kendinden başka kimsenin umurunda bile olmadığını öğretti mesela. Sen hüngür hüngür ağlarken karşındaki parkta bir anne ve çocuğun en mutlu anına tanık olabiliyorsun. Ya da sen çok mutluyken başka birinin işe yetişmek için türlü türlü bahanelerini, karşında sinir krizi geçirenleri, mutlu olanları, üzülenleri, umursamazları işte o zaman keşvediyorsun. Dünya sadece bizim etrafımızda dönmüyor. “bencillik” kavramını bu sayede anladım. Fakat hâlâ daha kendime itiraf edemediğim bir konu var bu kavramla ilgili. Bu dünya da hiçbir şey bize ait değildir. O hayatımızı adadığımız ailemiz, arkadaşlarımız, eşimiz, sevgilimiz. Hatta hâlâ taksiti bile bitmeyen evimiz, kullandığımız telefonumuz ve televizyonlarımız. Daha nicesi.. fakat en üzücüsü ne biliyor musunuz? O hayatınızı size öğreten bank bile sana ait değil…