Dayatılmış Mutluluk
‘’ Hemen gözlerini kapat ve sadece hayal et. Bu kadar kolay… Gözlerin kapalı… Huzurun farkındasın. Mutlusun. Kaygılardan uzaktasın. ‘’ Bu sözler böyle sürüp gider. Biz de kalabildiğimiz kadar o küçük ‘’huzurlu’’ anın içinde kalmaya uğraşırız. Kaçıp zor bela gizlendiğimiz delikten tekrar çıkmak istemeyiz. Korktuk, korkutulduk. Hele bir şey var ki ödümüz patlıyor ondan. Mutsuzluk.
Üniversitenin ilk yılında dersime giren fizyoloji hocam şöyle sordu ‘’Nedir hayatın amacı, neden yaşıyoruz?’’. Cevap basitti. Mutlu olmak için… Mutluluğu öyle bir sırtlandık ki diğer duygularımıza yer kalmadı. Hele bir de ‘’Ne kadar mutluysanız o kadar sağlıklısınız! ‘’dediler bizi bam telimizden vurdular. Paçaları sıvadık başka yolu yoktu, mutlu olacaktık. İşte sorun yaşadık, eve geldik bir kahve bir müzik problemi çözdük. Sevgilimizden ayrıldık önce çikolata yedik ama bu bize yetmedi, bizi daha mutlu edecek birini bulduk. Görüntümüzden mutlu değildik hemen yetkili mercilerden randevu aldık. Haberleri takip etmek içimi karartıyor dedik gazetelerin magazin eklerinin müdavimi olduk. Mutlu olmak yetmez bir de bunu ispatlamak gerekli dedik. İnstagram’a her gün ne kadar ‘’mutlu’’ olduğumuzu anlatan gönderiler attık. Erkek adama nasıl ağlamak yakışmıyorsa 21. Yüzyıl insanımız da kendine mutsuzluğu yakıştırmadı.
Ancak totaliter düzen tarafından dayatılan ‘’mutluluk’’ sadece mutsuz bireyler yaratmakla kaldı. Öyle ki plazalara sıkışmış modern insanımızın tutunduğu en büyük dal, öğle vaktinden sonra yapılan motivasyon etkinlikleri oldu. İşten arta kalan vakitlerde de bu bana yetmez daha fazla mutlu olmayalım dedi, yoga seanslarına akın etti. Bir korku filmi izler gibi sıkı sıkı yumdu gözlerini ve kendi ütopyasında gezinmeye başladı. Aç gözlerini canım insan, gel birlikte Müslüm Gürses dinleyelim. .
Gizem Şevval ÇETİN